
Priene Efes’e yaklaşık 100 km uzaklıktaki antik Yunan (İonya) şehridir. Milattan önce 8. veya 9. yüzyılda kurulmuş olma ihtimali kuvvetlidir. Kurulduğunda deniz kenarında olan şehir alüvyonlar nedeni ile artık karadadır. 7 bilgelerden olan Priene’li Bias tarih sahnesindeki yerini milattan önce 6. yüzyılda alacaktır. Meşhur bilge şehre yepyeni bir ruh kazandırmıştır. Şehir bütün bunlara karşılık M.Ö 545 yılında Pers kralı Kurash tarafından ele geçirildi. Perslilere karşı savaşa Priene de 12 gemi ile katıldı. Şehrin tarihi ile ilgili daha fazla bilgi çeşitli kaynaklarda bolca mevcut. Bizim konumuz Bias olduğundan bu kadar bilgi vermeyi yeterli görüyorum.

Priene’li Bias’ın Hayatı
Babasının adı Teutamos’tur. Bias zengin bir aileden gelmektedir. Onun mahkemelerde çok iyi savunma yaptığı ve çok iyi bir konuşmacı olduğu rivayet edilmektedir. Bu konudaki yeteneği “Davayı Prieneli Bias’tan daha iyi savunmak.” şeklinde bir özdeyişe konu olmuştur. Bazıları onun Priene’ye sonradan geldiğini ve aslında Thebaililerin soyundan olduğunu söylerler. Bunun çok da önemi yoktur. Öyle anlaşılmaktadır ki Thebaililer Priene’ye göç vermişlerdir. Daha yaygın kabul onun Priene’de doğduğudur.
Herakleitos’un onu fragmanlarında andığını hatırlatmak isterim. Huysuz filozofun öyle kolay-kolay birilerini beğeneceğini düşünmek olanaksız fakat Bias için durum böyle değil. Herakleitos onun hakkında şöyle der: “Teutamos’un oğlu, ünü başkalarını aşan Bias Priene’de doğdu.” Onun övgüsüne layık olması akla uygundur. Lidya kralı Alyattes (Alyattis) Milet’e 5 yıl boyunca akınlar düzenlemiştir. Bu akınların nasibini alan şehirlerden birisi de Priene’dir. Bias yaptığı akıllı hamlelerle şehrini Lidya kralının elinden kurtarmıştır. Peki neler yapmıştı? İşgal sırasında iki katır bulmuş ve bunları şişmanlatmış. Bu katırları düşman ordugahına sürmüş. Alyattis bolluğun hayvanlara bile yansımasına şaşırmış ve antlaşma yapmak istediğini iletmiş. Bias kum yığınlarını tahılla kaplamış ve bunu gelen elçiye göstermiş. Yurdunda erzak sıkıntısı olmadığını ve kuşatmaya uzun yıllar dayanabileceklerini imajını ulağa ve dolayısıyla Alyattes’e vermiş. Bunun üzerine Alyattes ile Priene arasında bir antlaşma yapılıyor ve kuşatma ortadan kalkıyor.

Resimlerin kaynağı: https://tr.wikipedia.org/wiki/Priene
Herakleitos’un yurdunu ne kadar sevdiğini ve işgalin onu ne kadar rahatsız ettiğini biliyoruz. Halkının yurdunu Pers istilasına karşı savunmaması ve boyunduruk altında yaşaması onu daha da çok rahatsız ediyordu. Bias’ın yurdu için yaptıklarını takdir etmemesi düşünülemez bile. Antlaşmadan sonra Bias, Alyattes’e soğan yemesini yani ağlamasını salık veriyordu.
Onun başka önemli bir icraatı daha vardır. Messeneli bir grup kız tutsak düşmüş. O parasını ödeyerek tutsak kızları kurtarmış ve onları kendi kızları gibi yetiştirmiş. Daha sonra drahomalarını (çeyizlerini) verip onları babalarının yanlarına göndermiş. Kızların ya bizzat kendileri yada babaları meclise gelip Bias’ın onlar için yaptıklarını anlatmışlar. Bu olay üzerine Bias bilge ilan edilmiş. Meşhur, üzerinde “Bilgeye” yazılı tunç üçayak ona verilse de o kabul etmemiş ve bir rivayete göre Apollon’a adamış. Bazıları onun üçayağı Herakles’e adadığını söylerler. Üçayak balıkçılar tarafından bulunan ve en bilge olana verilmesi gereken bir obje ile ilgili efsanedir.
Bir gün dinsizlerle gemide giderken, gemi fırtınaya yakalanınca dinsizler tanrılara yalvarmaya başladılar; o da “Susun” dedi, “sakın burada yolculuk yaptığınızı duymasınlar.” Dinsiz biri ona, dindarlık nedir, diye sorunca karşılık vermedi. O da, neden susuyorsun, diye üsteleyince, “Susuyorum,” dedi, “çünkü seni hiç ilgilendirmeyen bir şey soruyorsun.”
Bias’ın Ölümü
Her canlı gibi o da yaşlandı ve yoruldu. O kelimenin tam anlamı ile yaşadığı gibi; yani bir duruşmanın sonunda öldü. Konuşmasını yapmıştı ve karşı tarafın savunması dinleniyordu. Tam bu sırada başını erkek torununun göğsüne dayamıştı. Karar Bias’ın savunduğu kişinin lehinde açıklandı. Bias torununun kucağında ruhunu teslim etmişti. Tertemiz bir ölümle bu dünyadaki varlığı sona ermişti. Şüphe yok ki onun için görkemli bir cenaze töreni kaçınılmazdı. Priene onun mezar taşına şunları yazdı;
“Bu taş, ünlü Priene topraklarında doğan,
İyonların büyük gurur kaynağı Bias’ın üstünü örtüyor.”
Diogenes Laertius onun için şöyle yazmış;
“Hermes’in usulca Hades’e götürdüğü,
yaşlılığın bembeyaz çizgilerle donattığı
Bias’ı burada saklıyorum. Bir dostunun
davasını savunuyordu; sonra düşüp bir çocuğun
kollarına, büyük uykuya daldı.”
Bias’ın Sözleri
Yaşadığın kentte bütün yurttaşlar senden hoşnut kalsınlar. Bu büyük bir lütuftur çünkü; kibirli bir karakter çoğu kez yıkıcı bir zarar ışığı yakar.
Güçlü olmak doğa vergisidir.
Söz gücüyle kente yararlı olabilmek insan ruhuna ve aklına özgüdür.
Birçok kişi bol paraya şans eseri kavuşur.
“Talihsiz” diye talihsizliğe katlanamayanı adlandır.
Olanaksızı istemek ve başkalarının uğradığı felaketleri unutmak bir ruh hastalığıdır.
Talihin kötüye dönmesine soylu bir ruhla katlanmak zordur.
İnsanlar için en tatlı şey umuttur.
Dost taraflardansa düşman taraflar arasındaki davaya bakmak daha hoş: çünkü dost taraflardan biri kesinlikle düşman olacaktır, düşman taraflardan biri ise dost.
İnsanı en çok kazanç keyiflendirir.
Yaşamı kısa ve uzun yaşayacakmış gibi ölçmek gerekir.
Nefret edecekmiş gibi sevmek gerekir çünkü insanların büyük çoğunluğu kötüdür.
Bias’ın Öğütleri
İşe yavaş giriş ama giriştiğin işin üstünde ısrarla dur!
Hızlı konuşma çünkü delilik işaretidir.
Bilgeliği sev.
Tanrılar hakkında var olduklarını söyle.
Zengin diye değersiz insanı övme.
Şiddet kullanarak değil, ikna ederek al.
Kazandığın başarıyı tanrılardan bil.
Gençlikten yaşlılığa kadar yolluk diye yanına bilgeliği al çünkü ötekilerden daha sağlamdır.
Halk yığını kötüdür. (Herakleitos ile aynı düşündüğü görülüyor)
Bias Hakkında Değerlendirmem
Bias her şeyden önce ülkesine ve şehrine olan sevgisi ile anılmalıdır. Yurdunu işgal sırasında aktif bir şekilde savunması ve adalete olan tutkusu onu eşsiz birisi yapmaktadır. İçinde yaşadığı dünyaya olumlu anlamda katkıda bulunmak konusunda ne kadar istekli olduğu ortadadır. O isteklerini eyleme dönüştürmüş ve Priene’yi çok daha yaşanabilir canlı bir şehre dönüştürmüştür. Onun savunma konusunda oldukça yetenekli olduğu bir gerçektir.
“Gençlikten yaşlılığa kadar yolluk diye yanına bilgeliği al çünkü ötekilerden daha sağlamdır.” sözü bize çok şey anlatıyor. Bilgeliği öncelemek demek bilgelik hakkında bir tasarıma sahip olmak demektir. Ortada bilgeliğe dair bir tanım yoksa bilgeliğin kendisi de yok demektir. Ötekiler olarak ele aldığı şeyler maddiyata dair şeyler olsa gerektir. Bias gibi bilgelerin felsefesi genelde hukuk, ahlak ve devlet gibi kavramlar etrafında oluşmaktadır. Doğa ile ilgili kafalarında çılgın soruların var olup olmadığını bilmiyoruz. Thales ve Solon gibi bilgelerde doğa felsefesinin izlerine rastlamak mümkündür ancak Bias ve Pittakos gibilerde bu konularda günümüze ulaşan bir bilgi yoktur. Felsefenin konusu sadece metafizik ve doğa olmadığına göre onların da birer filozof olarak anılmalarında mahsur yoktur.
Bilgelerin genel karakteristiği toplumda değişim meydana getirmeleridir. Toplumdaki kötü gidişi değiştirmek için belirli uygulamaların ve yasaların yürürlüğe girmesi gerektiği aşikardır. O halde siyaset felsefesi konusunda Bias gibilerin belirli bir kanaatleri olması gerekir. Kanaat bilgiden oluşmuyor da zandan oluşuyorsa bu durumda başarılı işlerin ortaya çıkması da mümkün değildir. Bu adamlar yaptıkları işi biliyorlardı. Eylemleri sonucunda ortaya çıkan sonuçlar bunu göstermektedir.
Priene Bias ile en parlak dönemini yaşamaya başladı. Bir toplumda işe yarar değişiklikler yapmak el yordamı ile ulaşabilecek bir ülkü değildir. Bir şeyin doğrusunun nasıl olması gerektiğini tanrı vergisi bir yetenekle tespit ettiklerini söylemek işi mitolojiye havale etmek olur. Bilgelerin belirli konularda düşündükleri ve kendileri gibi olanlar fikir alışverişinde bulundukları açıktır. Deniz aşırı ticaretin onlara milletlerin kültürel birikimlerinin kapılarını açtığı da bir gerçektir. “Bilgeliği sev.” sözü coğrafyada bilgelik ile ilgili mevcut tanımların olduğunu göstermektedir. Bilgelik kelimesine yükledikleri anlamın tecrübeden, akıldan ve etkileşimden kaynaklanmış olması gerektir. Bilgeliği ancak bilgeliğin ne olduğunu bilen birisi sevebilir. Bilgeliği tanımlamaya başladığınızda aslında yapmaya başladığınız şey ilkel anlamda da olsa felsefedir. Daha çok düşünmek olarak tarif edilme eğilimleri var olsa da; aslında bir konuda detaylı bir şekilde düşünmek felsefenin ta kendisi değil midir?
Belirli bir konuda verilere sahip olmak, bu veriler üzerinde değerlendirme yapmak, değerlendirme sonucu bir kanaate varmak ve ulaşılan kanaate uygun eylemlerde bulunmak kendi içinde sistemli bir düşünmedir. Öyle anlaşılıyor ki; Bias içinde yaşadığı toplumun dini değerleri ile barışık bir bilgedir. “Tanrılar hakkında var olduklarını söyle.” ve “Kazandığın başarıyı tanrılardan bil.” gibi sözler onun bu özelliğini gözler önüne seriyor. Buna karşılık “Söz gücüyle kente yararlı olabilmek insan ruhuna ve aklına özgüdür.” sözü ile retoriğe, akla ve bilince atıfta bulunduğu da bir gerçektir. Akılsız ve iradesiz biri ne ile faydalı olacaktır? Hele konuşmayı yani hitabeti de bilmiyorsa nasıl etkili olacaktır. O halde hitabet, akıl ve irade birlikte var olmalıdır.
“Halk yığını kötüdür.” sözü onun halk düşmanı olmasından ileri gelmiyor. Halkın bilgiye, bilgeliğe ve akla karşı tutumunun farkındadır. Kendi varoluşları konusunda kaygılı olan bu kitle başkalarını düşünecek durumda değildir. Gündelik kaygılar onların büyük resme dair bakışlarını köreltmektedir. Kötülük zorunlu bencillikten (faydacılıktan) ortaya çıkmaktadır; dolayısı ile halk adına birileri üstüne sorumluluk almalıdır. Bazı konular kaderine yani halka yani başıboşluğa terk edilemeyecek kadar önemlidir. Bu önemli işleri de ancak aklı önceleyen ve günlük kaygılardan maddi durumu gereği uzakta olanlar üstlenebilir. “İnsanı en çok kazanç keyiflendirir” sözü insanın faydacı yönüne atıf yapmaktadır. Bias’ın zengin olduğunu daha önce söylemiştik… Aslında o bu sözü ile belirli konularda sorumluluğu halkın üzerinden almaktadır ve “Yaşadığın kentte bütün yurttaşlar senden hoşnut kalsınlar. Bu büyük bir lütuftur çünkü; kibirli bir karakter çoğu kez yıkıcı bir zarar ışığı yakar.” sözü ile belirli sorumlulukları idarecilere havale etmektedir. İş yaparken belirli şeylere dikkat etmek idarecilerin görevidir. Çünkü halk tarafından benimsenmeyen reformlar başarıya ulaşamazlar. Halkın belirli konuları benimsemesi ise idarecilerin kişisel özelliklerine ve davranışlarına bağlıdır.
Halka da bir uyarıda bulunur. Halk ne istediğinin farkında olmalıdır. Olanaksız olanı istememek ve başkalarının başına gelen felaketlerin farkında olmak avamın görevidir. “Olanaksızı istemek ve başkalarının uğradığı felaketleri unutmak bir ruh hastalığıdır.” sözü ile bu durumu bir ruh hastalığı olarak tasvir etmiştir. Bütün bu değerlendirmelerin ışığında rahatlıkla bir filozof ile karşı karşıya olduğumuz söylenebilir. Belki tabiatta bir ilk madde veya ilke aramamıştı ama başka konularda kesinlikle felsefe yapmıştı. Nitekim felsefeyi sadece doğa felsefesine indirgeme şansımızın olmadığı da kabul edilmelidir.






