Konum,İzmir,Türkiye
filosofiacomtr
filosofiacomtr@gmail.com

Düşünce Eylem Tutarlılığı

Filozoflar, felsefe ve felsefi yazılar.

düşünce eylen tutarsızlığı

Araştırmak istediğim şey eylem ve düşüncede tutarlılığın durumudur. Hatta belki de inanç – düşünce ve eylemlerin tutarlılığını araştırıyor olacağım. Bu işe kalkışırken sınırlılığımın farkındayım… Benden ancak, bende olan açığa çıkacaktır. Mantık hatalarına karşı kendimi korumaya çalışacağım. Konuyu içeriğinden bağımsız olarak felsefeye göre işlemeye çalışacağım. Bu konunun eylemlerindeki tutarsızlıklardan dolayı birbirini sürekli suçlayan farklı düşüncedeki insanların bakışlarını değiştirme gücüne sahip olduğunu düşünüyorum.

Aksiyom: Yöntemsiz de olsa düşünmek; yani bazı yargıları olduğu gibi kabul etmek; bunlara uygun olarak eylemde bulunmaktan kolaydır. Başkasının düşündüğünü olduğu kabul etmek ve sahiplenmek daha da kolaydır. İnanç meselesi de çok farklı değildir… Bir inanç sistemini kabul etmek ve o inanç sistemine uygun eylemlerde bulunmak arasında kolaylık bakımından fark vardır.

Deliller;

Hazır düşünceleri benimseyenler: Sözüm ona kendini komünist, anarşist veya sosyalist olarak tanımlayan insanların birer kapitalist olarak ekonomik eylemlerde bulunmaları.

Hazır inanç sistemlerini benimseyenler: Herhangi bir dine veya inanç sistemine mensup olup ilgili sistemin belirlediği çerçevede eylemlerde bulunmayanlar. Bazı kendini inançlı olarak tanımlayan ve aslında o inanç sistemine uygun davranan insanları herkes gözlemlemektedir. Bu insanların bazı herhangi bir göreve sahip olmayan sıradan birer mümin olabilirken bazıları da rahip sınıfına mensup olabilir. Dünyada dindar olarak tanımlanan insanların birçok skandala karıştığını biliyoruz. Vatikan’da veya İslam ülkelerinde yaşananlar gözler önündedir.

Hazır düşüncelerden etkilenseler de kendi düşünce sistemlerini benimseyenler: Schopenhauer’ın felsefesine uygun bir yaşamadığını biliyoruz. Bu konuda onu kınayanlar da olmuştur. Onun buna cevabı oldukça çarpıcı olmuştur. Bir ressamdan eseri gibi davranmasını beklemiyorsak; bir filozoftan da düşüncelerine uygun davranmayı beklememeliyiz diyordu. Bu madde filozofları, idelogları ve en nihayetinde düşünürleri ilgilendirmektedir.

Yukarıda verdiğimiz örnekler eylemlerle düşünceler arasında tutarlılığın mutlak anlamda mümkün olmadığını göstermektedir. Bu fark nereden kaynaklanıyor ve insanın iradesi neden düşüncelerine uygun olarak yaşamaya çoğu zaman yetmiyor; bunları araştıracağız. Şimdi de bunların karşısına eleştirenleri koymamız gerekiyor. Sürekli eleştiri yapanların durumları da yukarıda saydıklarımızdan farklı değildir zira onlar da yukarıdaki gruplardan birine dahildir.

“Eleştiren, eleştirdiği kişide kendinde olmayanı arayan kişidir.”

Eleştiren kişide mutlak eylem – düşünce tutarlılığı olamayacağına göre aslında karşı tarafı kendisinde var olan bir durumdan dolayı eleştirmektedir. Burada amaç karşı tarafın düşüncelerini yine karşı taraftan birilerinin tutarsız eylemleri üzerinden itibarsızlaştırmaktır. Başka bir çelişki de düşünceler söz konusu olduğunda kişilerin ele alınmasıdır. Düşünce yine düşünceler ile ve düşünceler üzerinden eleştirilir.

Burada şunu demiş olduk; düşünce ile düşünür birbirinin aynı değildir. Burada bir özdeşlik aramak mantıksızdır. Bir şey ancak ve ancak bir anlığına kendisidir. Sonraki anda her ne kadar artık o şey bir önceki andaki şey değilse de; o anda yine her ne ise odur. Bir insan her an değişmektedir. Şu anda A olan birisi için A=A geçerlidir. Bir sonraki anda artık o A değildir. Artık B=B geçerlidir. Bu durum o insan formunu kaybedene kadar devam eder gider.

Düşünceler için özdeşlik kurmak bile oldukça zordur. Ortaya atılan düşünceyi düşünürün kendisi bile bütününde olması gerektiği gibi kavrayamaz. Başkalarının o veya bu düşünürden ortaya çıkan fikirleri olduğu gibi tam anlamıyla eşit bir şekilde kavramaları da imkansızdır. O halde düşünceler kendilerinin özdeşi değildir. Düşünce için her ne ise odur diyemeyiz. Bu noktada ölçü daha çok düşünceyi kavrayanın ve düşüncenin kendisinin oluşturduğu bütündür. 

Ortaya koyduklarımızın ışığında diyebiliriz ki; tam olarak kavranması mümkün olmayan düşünceler üzerinden başkalarını eleştirmek aslında mutlak bir tutarlılık aramak demektir. Kendisinde olmayanı başkasında arayanın aslında niyetinin farklı olduğunu daha önce belirtmiştik. Ahmaklıktan da kaynaklanan bu durum için bir benzetme yapsak sanırım yanlış olmaz. Pantolonu kendisine kısa gelen birisinin, gömleğinin kolları kısa diye bir başkasını eleştirmesi büyük ihtimal ile ahmaklıktandır.

Aslında çok temel bir ayrım yapmış olduk. Neyin neyle özdeş olabileceğini ve neyin hiç bir şeyle ve hatta kendisi ile bile özdeş olamayacağını ortaya koyduk. Bütün bunların ışığında;

“O halde düşünür ile düşünce birbirinin aynı değildir. Düşünür ile eylem birbirinden daha da ayrıdır. Diğerlerine göre nispeten daha tutarlı olan düşünür vardır. Tutarlılık aramak, kendisi de tutarlı olmayanın bir eylemidir ve bu anlamda mantıksızdır. Önemli olan düşüncedir; tutarlılık sonradır.”

demiş oluruz ki tamamen haklı oluruz. 

Dinlere göre en tutarlı olanlar seçilmiş elçilerdir. Onlar da dinlere göre kendilerinden söylemezler. Mutlak tutarlı olanın tutarlı mesajını cebren ve mutlak bir tutarlılık içinde olmadan, daha tutarsız olanlara aktarırlar. Onları daha tutarlı olmaya çağırırlar.

Bu elbette dinlere göre bir yaklaşım olarak kabul edilmeli. İnançları da incelediğimizden ve inançlar için de aynı konu geçerli olduğundan dinlerin yaklaşımlarını da inceleyeceğim.

Bilinç Nasıl Ortaya Çıkar?

Var edilmiş bilinçli varlıkta mutlak tutarlılık olmaz. Bilinç, tutarlılık ile tutarsızlık arasında bir kararda vardır. Doğa kanunları mutlak tutarlıdır ama bir yandan da bilinçsizdir; verilen emri kayıtsız şartsız yerine getirir. Tutarsızlık bilincin öz kardeşidir. Mümkün olduğu kadar tutarlı olmak ve tutarsızlıktan kaçınmak vardır.

Var olan en tutarsız eylem başkalarında mutlak tutarlılık aramaktır. Başkasını kınamak isteyen için yollar geniştir; kendisini kınamak isteyen için ise yollar dardır. İnsan için güzel olan, aşırıya kaçmadan kendisini kınamaktır.

Diyebiliriz ki; bilinçli olabilmenin ön koşulu aslında belirli ölçüde tutarsız olmaktır. Verilen görevi olduğu gibi ve hatasız bir şekilde devamlı yerine getiren ve hiç bir tutarsızlık ortaya koymayan şeyler ancak robotlardır. Tabiat kanunlarını da bunlara dahil etmek gerekir.

 

Değersiz Tutarlılık

Az düşünen ve az söyleyen daha tutarlı görünür. Sınanmamış bir tutarlılık tutarsızdır; ve bu anlamda değersizdir. Az söz söylemek ve çok dinlemek tutarlılık değildir; olsa – olsa korkaklık ve kibirdir. Korkaklıktır çünkü sınanmaktan kaçmaktır; kibirdir çünkü sınayacak olanı küçük görmektir. Sınamak doğaldır. Sınayan mutlak tutarlı olmasa da sınar ve kendi tutarsızlığını bir aynada izler. Kendisine ayna tutmaktan öteye geçen kınayandır. Sınayan kınayandan üstündür. Kınayan kendi tutarsızlığını örter ve bu anlamda benlik güder. Kibre düşüp körelir. Hakikatten uzaklaşır ve ahmak olur. Felsefeye muhalefet ederek akıldan uzaklaşan kişi ancak körü körüne bağlanan bir kurşun asker olur. Kurşun asker de tam anlamıyla olamaz çünkü farklı seviyelerde tutarsızlıklar ortaya koyar.

 

Aşırı Tutarsızlık

Düşünce ve eylemde aşırı tutarsızlık yalancılıktır. İnsanın özü fizik yasaları içerisinde geçici olarak ikamet eden tanrısal bir ruhtur. Bu ruh, tutarsızlık ve tutarlılık arasında gidip gelerek bilinçli olur. Kendisini ve çevresini fark eder. Eylem ve düşüncede fark da buradan ileri gelir. Eylem ve düşüncede tutarlılık, kavram olarak abartılmamalıdır ancak tutarsızlık da abartılmamalıdır. 

Aşırı tutarsızlık bize açıkça gösterir ki burada özne ilgili düşünce ve/veya düşünceler değildir. Özne aslında başka bir amaçtır ve düşünceler bu amaca götüren birer araçtır. Araç olarak benimsenen düşünceler ve inançlar, yeterli miktarda tutarlılık üretemezler.

Birisini öldürmeyi düşünen, eğer eyleme geçerse bu da tutarlıdır. Birisini öldürmek akıldan mı kaynaklanır yoksa duygulardan mı? Bu da duruma göre değişir. Ülkenin menfaatleri gereği birini öldüren bir istihbaratçı akla dayalı bir cinayet işler. Öfkesine yenik düşen  duygulara dayalı bir cinayet işler. Akla dayalı bir cinayet tutarlı olmakla birlikte etik değildir. Bu da her zaman böyle olmayabilir. Kıssas (caniyi öldürme veya aynıyla cezalandırma) uygulanan ülkelerde işlenen cinayetler hem akla dayalı hem tutarlı hem de etik kabul edilebilir. Bu tarz hukuk sistemine sahip bir çok ülke tarihte olmuştur ve hala vardır. Meselemiz burada içerik değildir.

Kıssas’ın uygulanması iki bakımdandır. Birisi mutabakata dayalı olarak millet namına; diğeri de infazı bizzat gerçekleştiren adına. İnfazı gerçekleştiren için bu davranış ancak mesleki bir gerekliliktir. Akıldan doğması sadece görevi üstüne alması ve karşılığında bir ücret alması bakımındandır. İnfazı kendi iradesi ile gerçekleştirmediği için katletmesi ne duyguya ne akla dayalıdır. Hakimin ve dolayısı ile millettin bu infazdaki rolü farklıdır. Tutarlı, etik ve akla dayalı bir infazdır. Bu elbette o milletin (devletin) olaylara bakışı ile alakalı bir durumdur. Başka bir ülkede idam yoktur ama bunun yerine müebbet hapis vardır. Bu durumda müebbet hapis cezası etik, tutarlı ve akla uygundur.

 

En Fazla Tutarlılık Aradığımız Kişiler

Düşünce ve eylem tutarlılığında 3 kesim öne çıkar; filozoflar, dindarlar ve siyasetçiler. Bunlar sosyal önermelerde bulundukları için, eylemlerine bakılır. Bu bakma yine mutlak olanı arama şeklinde değildir; mümkün olan en yüksek uyumu yakalama bakımındandır.

Tutarlılık arama 3 temel bakımdandır.

1- Tanrıda mutlaktır.

2- Halka bir yol sunan belirli bir kesimde asgari düzeyde ve

3- Avamda toplumsal hayatı sürdürecek düzeyde. Avam bir nevi fizik kanunu gibidir. Varlığı sürdürmek için bir takım temel düşünce ve eylemler tekrarlanır durur. Tutarlılık ya aranır ya da aranmaz. Yazılı ve yazılı olmayan yasalarla hayatlarını devam ettirirler. Doğanın ve dolayısıyla yaratıcının dayattığı ihtiyaçları gidermek için eylemlerde bulunurlar. Bu dayatmalara bir de daha önce belirttiğim 3 temel kesimin dayatmaları da eklenir.

Avama tanrı, doğa yasaları, hukuk, siyaset ve felsefe (akıl) dayatır. Bu dayatmalar neticesinde insan dürtülerini olabildiğince kontrol altında tutar ve toplumla asgari seviyede tutarlı bir ilişki geliştirir. Halkta bu anlamda bir tutarlılık aranmaz. Doğa yasalarına istese de muhalefet edemez. Yemek, içmek vb. İhtiyaçlarını gidermek zorundadır. Dinle ilişkisi tahkiki olmaktan ziyade taklididir. İçine doğduğu toplumdan nakledilen dini kabul eder. Bazısı kabul etmiş görünür bazısı da reddeder. Bazen toplumsal baskı reddi gizlemeyi gerektirebilir. Kişi kendi durumuna göre dinle bir ilişki kurar ve sürdürür. Din diye üzerine aldığı kavramın tutarlılığı ve doğruluğu tartışmalıdır. Tartışmalı doğruluğa sahip bir dinin dayatmaları tanrısal olmaktan çok din insanidir. Din adamlarının sübjektif çıkarımlarına dayanır. Hukuk halkı toplumsal mutabakata uygun davranmaya iter. İhlalde ceza vardır fakat doğruda mükafat yoktur. Siyaset kendi önermesine davet eder. Önceden hazırlanmış ve birileri tarafından kabul edilmiş bir takım fikirleri kabule zorlar. Kabul eden içeridedir; etmeyen dışarıda. Felsefe subjektif akıldan çıkan göreceli doğrulara davet eder. İki seçenek vardır; kabul etmek veya reddetmek. Halk genelde felsefe ile dolaylı bir ilişkiye sahiptir.

Avama akıl yürütmekten çok seçmeye zorlanmak düşer. Dolayısıyla ile düşünce eylem tutarlılığı en aranmayacak kesim avamdır. Avamın doğru ve yanlışlarını nerde ise tamamen harici faktörler belirler.

Dindarlarda da doğruları ve yanlışları harici bir kaynak belirler. Dindarın avamdan farkı, ilahi kabul ettiği önermeleri salık vermesidir. Bu manada onda düşünce ve eylem tutarlılığı aranır. Bu belirttiğim gibi mutlak bir tutarlılık değildir; mümkün olan insani bir tutarlılıktır. Kaynaktan dindara gelen bilgiler mutlak doğru kabul edilir; sorgulanmaz. Doğru veya değil; bunun dindarda eyleme dönük bir yansıması olmalıdır. Nice din adamları çelişkiye düşüp aleme rezil olmuştur. Avam bunları şiddetli kınamıştır. Avamdan ortaklaşa neşet eden akıl tanrısaldır. Genelde doğruya gebedir. Ortak aklın bir gözü vicdana ve bir gözü sezgiye bakar. Bu anlamda tanrısaldır ve keskin bir görüş verir. Daha önce de belirttiğim gibi Vatikan’da olup bitenler ve bazı tarikat şeyhlerinin içine düştüğü rezil durumlar avamın öfkesini üzerine çekmiştir. Avam asla küçümsenmemelidir; sadece görevi ve mahiyeti başkadır. Tasavvuf ehlinin şeriata uymayan tutarsızlıkları aşk sarhoşluğuna verilerek örtülmüştür. Avamın ve havasın dine olan güvenini korumak adına belki de yalan söylediler. Muteber kabul edilen birinden neşet eden tutarsızlığın etkisi büyüktür.

Böyle tutarsız bir eylemden etkilenmek de bir tutarsızlıktır. Peygamberlerin, dindarların, filozofların ve siyasetçilerin makul sürçmeleri tutarlıdır; buna ihtimal vermemek ise tutarsızdır. Tartının bir tarafı Tanrı ise; kim öbür kefeye geçip tartılabilir ki? Eksik olan, tam olanı isteyemez. Tam olmayı istese bile başaramaz. Kendinde olmayanı başkasında hiç isteyemez. Bunu istese ahmak olur. Tanrıyı hiç anlamamış olur.

Filozof akıl yürütür. Sınırlılığı içinde kavramları sorgular ve çıkarımlarda bulunur. Bir anlamda aklı yüceltir. Çıkarımlarını sunar ve savunur. Düşüncede olanın eyleme geçmesi konusunda filozoflar da din adamı gibidirler. Tek fark, birinde kaynak dindir diğerinde ise akıldır. Aklı tanrısal kabul edenler için felsefe de bir nevi dindir. Katı dayatmaları olmayan tanrısal akla dayanan bir din… Savunduğu çıkarımlarla, eylemde çelişen filozof kınanır ve hem felsefesi hem de felsefenin kendisi güven kaybeder. Tutarlı davranmak uğruna ölümü göze alan Sokrates tarihte kendine değerli bir yer bulmuştur. Diyojen az felsefe ama çok tutarlılık ile gönüllerde yer etmiştir. Osho adlı düşünürün lükse, kadına ve mala düşkünlüğü hala dillerdedir; avam ona göre değer verir. Osho’nun eserlerini inceleyen birinin beklediği bir karakter sahiden de bu değildir.

Siyaset, tabiatı itibarıyla yalanın kol gezdiği bir kurumdur. Kazanmak ve öne geçmek vardır. Tüzüğe ve ideolojiye uymak vardır. Siyaset beraberinde maddi kazanımlar da getirdiğinden, genellikle zaafları olanların uğraşı alanıdır. Bu toptan bir reddediş değildir; genel ahvalini tasvirdir. Aslında düşünceyi siyasette partinin lideri ve ideolojisi (tüzüğü) temsil eder. Partiye üye herkes öncelikle bir iç tutarlılık içindedir. Fikirlerin temeli partidedir. Önce ideolojiyi ve lideri kabul etmek vardır sonra içselleştirme süreci gelir. Siyasetçi kavramları öğrenir ve aktarır. Eylemlerine yansımazsa tutarsızlık meydana gelir. Komünist partili birinin dinle meşgul olması gibi abes manzaralar güveni sarsar. Yüzü maddiyata dönük kirli işler, hem siyasetçiyi hem de bizzat siyaseti gözden düşürür. Avamda belirli bir oranda tolerans mevcuttur; ancak haddi aşanlara yüz döner. Avam bir partide faal değilse; alakası sadece seçim zamanı oy kullanmaktan ibarettir. Oy vermesinde veya vermemesinde tutarlılık aranmaz. Yasal olan seçeneklerden birini seçmek hem yasal hem de haktır.

“Dindardaki tutarsızlık dine yönelir, siyasetçideki tutarsızlık siyasete yönlenir ve filozoftaki tutarsızlık akla yönelir.”

Dindarın ahlaksızlığı gün yüzüne çıktığında dindara ve dine güvensizlik meydana gelir. Siyasetçi vaadini yerine getirmezse siyasetçiye ve siyaset kurumuna güvensizlik meydana gelir. Filozof aklından doğan doğruları terk ederse felsefe güven kaybına uğrar.

Bakılırsa mutlu olmaya en yakın yine de avamdır. Boynunda taşıdığı ağır bir iddiası yoktur. Doğa ve yasaları ile göreceli bir uyum içinde yaşar ve ölür. Beslenir, ürer, barınır, giyinir ve çalışır… Sınırlı sosyal bir çervrede yaşar gider. Eylem ve düşünceleri sınırlı bir etkiye sahiptir. Dünyanın ve evrenin tasasını çekmez; sadece kendinin ve sevdiklerinin tasasını çeker. Ortalama bir gelir ve sağlıkla beraber en mutlu insanlardan biri olmaya adaydır.

Tabiat ve icindeki kanunlar eylemlerinde tutarlıdır; ancak bu tutarlılık bizzat kendinden meydana gelmez. Tutarlı olmaya zorlayan bir üst akıl vardır. Onun iradesi ile tutarlı bir oluş, dönüşüm ve eylem içindedirler. Bu yaratıcıya bağlı mutlak bir tutarlılıktır. Bilinçli olan insandaki tutarsızlık ise yine mutlak bir yaratıcıya bağlı ve mutlak olmayan bir tutarsızlıktır. Elbette içinde mutlak olmayan tutarlılık da vardır. Bilinç ve sorumluluk, bu mutlaklık durumundan salıverilme ile meydana gelir. Tanrısal zorlama insanda bilinçsiz şeylere göre daha az bulunur. Seçenekler arasından seçmek ile cebredilir. Daha da önemlisi; insan bu seçimleri yaptığının bilincindedir; hem seçim yapar hem de seçim yaptığını bilir. Bu sınırsız bir bilme hali değildir; bilakis sınırlı bir bilme halidir. Sınırlı olmasına karşılık tanrısal ve eşsiz bir sanat eseridir.

Bilnçli ve sınırlı da olsa tercih yapan insan en tanrısal varlıktır. İçinde tanrının paylaşıma sunduğu akıl vardır. Hata ve yanılma bu tanrısallıktan kaynaklanır. Hatt-ı zatında var edilmiş olan her şey onundur; ama insan gibi halinin ne üzere olduğunu bilmez. Bilmek, akıl yürütmek ve neticede eyleme geçmek insana has özelliklerdir. Eylem temelde 3 hal üzere bulunur. Bu eylem ya doğrudur ya da yanlış ya da ne doğru ne de yanlıştır. Doğru ölçü alınan kaynağa ve koşullara göre değişebilir. Doğruların bir kısmının da tabiatı değişkendir. Müslüman domuz eti yemez ancak zorunlu hallerde varlığını sürdürmek için yer. 150 km hızla gitmek mevcut trafikte yanlış olabilir; ama ray üzerinde 1000 km hızla gitmek doğru olabilir. Bunlar değişebilen göreceli doğrulardır. Akıl ile sınanıp yeniden tanımlanabilir. Haksız yere insan öldürmek (haklı yere öldürmek tanımlanmalıdır) kesinlikle yanlıştır. Bu değişmez bir doğrudur. Yalan söylemek çok istisnai durumlarda serbesttir; onun haricinde her zaman yanlıştır.

İnsanda mutlak düşünce-eylem tutarlılığı aranmaz. Avamda düşünce daha ilkel bir seviyede olduğundan, eylem-düşünce tutarlılığından çok, uyum aranır. Tutarlılıkla en fazla sınananlar dindarlar, filozoflar ve siyaset adamlarıdır. Tabiat ve tabiat kanunları mutlak anlamda tutarlıdır; ancak tutarlılıkları bizzat kendilerinden değil yüce yaratıcıdan meydana gelir. Bizzat kendinden mutlak tutarlı olan sadece Tanrıdır. Tanrı’ın tutarlılığı bir zorunluluk değildir zira hiç bir kanuna tabi değildir. Bilakis kanun koyucunun kendisidir ve hesap vereceği bir yer de yoktur. Tutarlılığı var edilmiş olanlara merhametidir. Tabiat kanunlarının anlık karar değiştirdiği bir alem tahayyül edilse; ne büyük sıkıntılara gebe olduğu anlaşılır. Salatalık eken birinin domates biçmesi ve domates eken birinin kabak biçmesi… Tabiat yasasına uygun olarak fabrika kuran birinin artık yasalardan bir veya daha fazlasının ortadan kalktığını görmesi ve tüm emeğin çöpe gitmesi sahiden de kötüdür. Dünyanın yörüngede tutunamayıp savrulması, ağırlık ve kuvvetle ilgili sabitlerin sürekli değişmesi velhasıl kelam tabiat kanunlarının bir karar içinde olmaması insan için bir yıkımdır.

Bu da tanrısal tutarlılığın bir cihetidir. Derin düşünen başka şeyler de keşfeder; ben sınırlı bilgimle keşfettiklerimi aktarıyorum.

Mutlak olmayan tutarsızlık ve tutarlılık bilince yol verir ve dolayısıyla tanrısaldır.

Bilim adamı sabit ve tutarlı tabiat kanunlarını araştırır ve bunları kullanmanın yollarını arar. Dayatılmış olan kanunları dayatamaz; sadece açığa çıkarır. Çalısmaları atom bombasını da netice verir; cep telefonunu da… Her ikisi de evrensel anlamda tutarlıdır. Tikelin evrensel olanı devralması ve kendi lehine olumsuz anlamda kullanması tutarlı olmakla birlikte etik değildir. Bilimde tutarlılıktan ziyade evrensel veya tikel kullanım etiği aranır. Bilinçli olan sorumludur; bilinçsiz olan ise değildir. Bilim adamı tanımlanmış bir çerçevede araştırma yapar. Topladığı bilgileri genel kabul görmüş ilkelerle sınar. Sonucu kaydeder ve yayınlar. İçinde göreceli (yoruma açık) durumlar varsa da açıklar. Aranabilecek tek tutarlılık da budur; gerisi daha çok etikle ilgili konulardır. Teoriler henüz sınanmamış olduğundan; sınana kadar geçersizdir. Bu anlamda da etkisizdir. Etkisiz olanın tutarlılığı veya tutarsızlığı da söz konusu olmaz. Teorinin kendi içindeki tutarlılığı aranır.

“Tutarlılık ararsan önce kendinde ara; ne kadar buldunsa, o kadarını başkasında ara.”

“Düşünce ile tutarlı doğru eylem bilgelik işaretidir.”

“İnançla tutarlı doğru veya yanlış eylem dindarın işidir; bu sebeple kutsal kitaplar insandan kendisini sınamasını ister. Kaynak doğru değilse eylemin doğruluğu bilinemez.”

“Ahmaklar ahmaklıkta tutarlıdır. Bu kendi içinde bir tutarlılıktır.”

“Kusur arayanlar aslında kusursuzluk iddiasındadır; bu anlamda farkında olarak ya da olmayarak tanrılık iddia etmiş olurlar.. Bilselerdi yapmazlardı.”

“Kusurlarla mücadele vardır; galip gelmek yoktur.”

“İnsandaki kusur kusursuzdur; özünün bir parçasıdır.”

“Kusursuz olana düşüncede bağlanmak kusurlu olana zor gelmez; zor gelen eylemdir.”

“İnsan bilgi edinir; bilgi ile akıl yürütür; akıl yürüterek de farkına varır. Farkına varan bilgeleşir. Düşünce ve eylemleri daha tutarlı olur.”

Anarşizm ve komünizm gibi üç satır yazıyla çürütülebilecek saçma sapan fikirlere sığındılar. İnsanın ve sahip olduğu bilincin idealleştirilmesi ile son bulan bu akımlar gülünç duruma düştüler. İdeal insan olmadığı için idareler, kanunlar ve belirlenen cezalar vardır. İdeal insan olmadığı için mülkiyet vardır. İdeal olmamak aslında ideal insanın vasfıdır.

“Bilinç, ideal olan bu ideal olmama durumundan ideal tanrısal bir müdahale ile ideal bir şekilde ortaya çıkar.”

İnsanın tutarsızlıklarını mutlak bir kusur olarak görmek ve Cioran’ın ifadesi ile usanana kadar evrene verip veriştirmek hiç kimseye hiç bir şey kazandırmaz. İnsanın olduğu gibi görünmesi aslında tüm tutarsızlıklarına sahip çıkarak görünmesidir. Tutarsızlığı kabul edip kendi bilincini ve ‘insanca’ yönlerini de o ölçüde kabul etmektir. Hiç kimse sahiden de ‘Übermensch‘ değildir ve hiç bir zaman herkesten efendi ahlakı geliştirmesini bekleyemeyiz. İnsanı ‘insanca’ ele alırız. Kendimize çevirdiğimiz bir aynadan başkalarını anlarız.

Bütün bunların ışığında insanda eylemleri ile düşünceleri arasında elbette mutlak bir tutarlılık aramıyoruz. Biz onları yaptıkları ile değil ne oldukları ile değerlendiriyoruz. Çok karmaşık bir yapının tamamına vakıf olmadan (olamadan) yapılan insanca değerlendirmeler elbette çoğu zaman baltayı taşa vuracaktır. Daha tutarlı olan, uygulamada o kadar da tutarlı olmayan insanın doğasını olduğu gibi kabul etmek ve modelleme yaparken bunu esas almaktır. Bu akıllı adamın işidir ve oldukça tutarlıdır. Ekonomik sistemlerin işleyişine mutabakat ile yetkili kurumlarla müdahale etmek de oldukça tutarlıdır. Sadece bilimin sermaye ile olabildiğince özgür ve ateşli bir ilişki yaşadığı bir model o kadar da tutarlı değildir. Tabiatı gereği tutarsız olanların mutlak tutarlı tabiat kanunlarını mutlak bir özgürlükle kendi lehlerine kullanmaları apaçık bir tutarsızlıktır.

Bu ilişkinin sonunda insanların zarar görmeyeceğini kim garanti edebilir? Kim bu konuda kefil olabilir? Aklını kullananların nitelikleri öngörülü olmaları ve tedbir almalarıdır. Ahmaklar ise günübirlik yaşar ve olayları tamamen seyrine bırakır. Olayları seyrine bırakınca bir bardak kahvenin tam da ihtiyaç duyduğunuz anda size kendiliğinden gelmediğini görürsünüz. İnsan ancak belirli amaçları olan mantıklı eylemlerle kendi varlığını sürdürebilir. O halde mutabakata dayalı mantıklı müdahaleler altındaki ekonomik sistemler de mantıklıdır.

Kendi çocuğunu doğurup da tabiatta başı boş bırakan bir anneye pek de rastlayamazsınız. Anne için o çocuk değerlidir. Aynen öyle de bu dünya ve içindeki faaliyetler de başı boş bırakılacak bir mahiyette değildir. İnsanın içinde yaşadığı ev ve içinde olup bitenler değerlidir. Bu anlamda herkesin olup bitene müdahil olma hakkı vardır. Müdahil olmak oldukça tutarlıdır.

Birileri kendilerinin bu konularda daha ehil olduklarını söylerse bunun bir kanıtı yoktur. İnsanın kendisini ilgilendiren konularda diğer herkes kadar müdahil olma ve fikir beyan etme hakkı vardır. Haktan da öte; bu bir sorumluluktur.

Güçlüler için esnetilen yasalar aslında halkın başında patlayan birer bombaya dönüşür. Güçlü olanlar en ahmak olanlarımızdır, zira sonsuzluk gibi bir vehme kapılıp o hırsla zenginleşmektedirler. Terk edecekleri şeylerin sayısını arttırmaktan başka bir iş de yaptıkları yoktur. Zenginlik kabul edilebilir sınırlara kadar insana fayda sağlar. Günde 10 öğün yese şişip ölen insan 3 ayakkabıyı da üst üste giyemez. Aynı anda birden fazla yerde konaklayamadığı gibi birden fazla araca da binemez. Yapıp edebilecekleri sınırlıdır. Paylaşmaya yanaşmaması ise tutarsızlıktır çünkü hiç bir şeyin sahibi değildir. Sahibi gibi göründüğü şeylerin daha önceki sahiplerini arayan bunu anlayacaktır.

Bizim yapabileceğimiz şey gelirin bir yerde aşırı birikmesini önlemeye çalışmaktır. Bilimle sermayenin ilişkisini denetlemek, gelecek yüzyılın en büyük sorunu olacaktır. Artık bilim insanları tehdit edebilecek bir noktadadır. İşin sonunun nereye varacağını kimse kestiremiyor. O halde müdahale etmek ve denetlemek tutarlıdır. Tutarsız olan buna karşı çıkmaktır.

Mülkiyet hakkı insanlara verilmiştir ve bu doğrudur da. İnsan elinin altındakileri ortak olandan daha iyi gözetir. Mesele aşırılıkları törpülemek ve sonucu insanların tamamını ilgilendiren eylemleri denetlemek ve gerekirse müdahale etmektir. Buradan bir komünizm, anarşizm veya sosyalizm çıkarmak da filmi gereksiz yere geriye sarmaktır. Kontrol altında olan ve dizginlenmiş bir kapitalizmden söz ediyorum.

Bazı konularda milletlerin birlikte karar alması ve bu kararlara uyması tutarlıdır. BM gibi savaş zamanından kalma işlevsiz kurumların yerine işlevi olan dinamik yapılar kurulmalıdır. Yaptırım gücü olan ve belirli kriterlere göre konuların ve kavramların oylandığı İşlevsel kurumlara ihtiyacımız var.

Felsefenin önderliğinde ve bilimin ışığında, insan ve dünya için iyi olanın tespit edilmeye çalışıldığı ve bu iyi olanların işlerlik kazandırıldığı, milletlere ait bir üst kuruma ihtiyacımız o kadar acil ki; diğer her mesele belirli bir süre kenarda bekleyebilir.

Şu an; tam anlamıyla senkrondan uzak bir orkestranın berbat icrasını dinliyoruz. Ortada işini bilen ne orkestra şefi ne ahenk ne nota ne de hedef birliği var. Herkes kendi melodisini tutturmuş kendisine göre icra ediyor. Oysa dünya bir sahne ve insanlar da orkestranın birer icracısıdır. İcrada başarı, aynı melodide uzlaşmak ve ahenk içinde eseri çalmaktan geçer. Yine de arada seslere yanlış basanlar yada zamanında giriş yapmayanlar olacaktır. İnsanın tabiatı gereği mümkün olan en iyi icrayı ortaya koymak ve doğal tutarsızlıkları kabullenmek insandan beklenen bir şeydir.

Hatırlatmak isterim; mutlak tutarlık değil aradığımız. Biz sadece mümkün olan tutarlılığı yakalamak üzere irade beyan edip safımızı belli ediyoruz. Olacak olanlar zaten olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunu da oku
Fikri sorulmadan geldiği bu Dünya’da kısa bir zaman diliminde yaşayacak insan kurtulamadığı bazı sorgulamaların içinde bulmuştur kendisini. Temel zihinsel çelişkileri;…
Cresta Posts Box by CP