
Felsefe ve bir felsefeci eğitime nasıl bakar? Felsefe gözüyle eğitim nedir? Biz felsefe ile kafayı bozmuş sapkınlar güruhuna göre öğretim işinin hal yoluna konması nasıl mümkün? Eğitim konusunda da evrensel bir ilke ve/veya ilkeler belirlemek mümkün mü? Kanıma göre eğitimden ziyade adının öğretim olması daha isabetli olacaktır. Ama isimlere takılmak gibi bir niyetim bu yazıda yok.
Yazının bir kısmı belki de fazla felsefi ve bir kısmı fazla avamca… Bunu okur takdir edecektir. Amacın gerçekleşip gerçekleşmediği meselesi böylesi bir konuda kanıma göre daha önemlidir. Yazıyı bir sürü gereksiz detaya da boğmak niyetinde değilim. Orada-burada bol miktarda tellal var zaten. Önlerine 3 para atıldığında size gereksiz tüm bilgileri sunacaklardır.
Dışavurum aslında bütünün içinde olanın bir anlamda içe vurumudur. Refleksif, akılcı, duygusal ve dürtüsel iç dışavurumlar vardır. Amaç değişebileceği gibi araç da değişebilir. Farklı sebepler ve muhattaplar da olabilir. Iç dışa vurum şeyleri etkileybilir veya etkileyemez.
Bütünün içinde varlığını korumak ve güçlendirmek temel amaçlardır. Korunmak ve güçlenmek için korku ve çıkar en önemli iki rehberdir.
Varlığı zayıflayan ve hatta tehdit altında olanın iç dışavurumları ile varlığı güçlü ve emniyette olanınkiler aynı değildir. Tehdit iç sebeplerden ve dış sebeplerden meydana gelir. İnsanın kötü yargılarla kendisi hakkında verdiği hüküm bir iç sebeptir. Çevrenin etkileri de dış sebeptir.
Dış sebeplere birçok şey dahil edilebilir. Aile, eğitim, sağlık durumu, maddiyat vs. Iç sebepler de 2 sebeple meydana gelir. Doğuştan gelen nitelikler ve kazanımlar…
Kazanımları ne olumlamak ne de yadsımak için ele almamalıyız; bilakis her iki anlamda da birlikte ele almalıyız. Bir eylemi temellendirmek için bütün bunları göz önünde bulundurmak gerekir.
Iç içevurum ise; kişinin kendisine tepki vermesidir. Bu tepkiden bazen kişinin sadece kendisi bazen de hem kendisi hem de dış çevre etkilenir. Bireyin iç içevurumunun yine kendisinde meydana getirdiği değişiklik başkalarına da etki edebilir.
Dünya ve içindekiler bir bütün oluşturduğundan, iç dışavurumları ve iç içevurumları olumsuz olan insan sayısı arttıkça olumsuzlanan iç ve dış sebepler de artar. Böylece fasit bir daire baş gösterir. Biz daha önce iç ve dış etkilerle eylemler (iç dışavurumlar) arasında bir ilişki kurmuştuk. Iç etkileri de 2’ye ayırmak yerinde olacaktır. Insanın doğuştan gelen nitelikleri (cevher) olduğu gibi az da olsa bir iradesi de vardır. Iradesi doğuştan gelen niteliklerden etkilenmekle birlikte yine de bir miktar özgürlüğe sahiptir.
O halde iç sebeplere müktesebatı ve herkeste var olan kısıtlı ve zorunlu seçme hürriyetini de koymak zorundayız. Sinirli birisinin muhakeme sonucunda öfkesini bastırma yolunu şeçmesi güzel bir örnektir. Çıkarları ona hapse girmemeyi, yaralanmamayı ve hatta ölmemeyi salık verir; oysa sinirli yapısı, sonucu kötü olabilecek bir eyleme kalkışmayı öğütler. Muhakeme neticesinde birinci yolu seçmek daha mümkün iken, muhakeme eksikliğinde ikinci yolu seçmek daha mümkündür.
Muhakeme bu özel örnekte 5 şey hakkında hatırlatma yapar ve bilgi verir;
1- İnsanın kendi doğuştan gelen öz nitelikleri
2- Olayın ehemmiyeti
3- Olayın kişinin kendisini etkileyen sonuçları
4- Olayın başkalarını etkileyen sonuçları
5- Olayın dışavurumlara sebep olan ve iç-dış sebepleri etkileyen sonuçları
Öfkeli olan önemsiz bir meselde bu özelliğini yadsısa ve diğerine zarar verse; birisi cezaevine düşse diğeri de yaralansa, bu; 1. ve 2. ve 3. seçenekteki bilgilerin açığa çıkmamasına örnek olur.
Her iki tarafın bu eyleminden doğrudan etkilenen eş, dost ve akraba gibiler de 4. seçenekteki bilginin açığa çıkmamasının sonucudur.
5. seçenekteki bilgi türünün açığa çıkmaması toplumun bu olaydan etkilenmesi ile ilgilidir. Olaya bir şekilde şahit olanların olaylara, kişilere ve düşüncelere yaklaşımı artık ister istemez sonsuza kadar değişmiş olur.
İnsanın kendisini, eyleme geçirme potansiyeli olan olayın önemini, bu eylemin kendisine ve başkalarına etkisini ve en nihayetinde bu eylemin topluma etkisini muhakeme etmesi erdemdir.
Bunu muhakeme etmesi gerektiğini bilmesi öncül koşuldur. Doğru bir muhakeme sonucunda doğru eylemde bulunması ise bilgeliktir. Muhakeme sonucu ortaya çıkmayan eylem ya tesadüfen ve nadiren doğrudur ya da yanlıştır. Yanlış eylemler nadiren doğru sonuçlar doğurur.
Biraz önce doğru eylemlerin bilgiden ve muhakemeden doğduğunu kabul etmiş olduk. Tam tersi olan yanlış eylemlerin de cehaletten ve muhakemesizlikten doğduğunu da kabul ettik.
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda iki şeyin en önemli meseleler olduğunu kabul ettik.
1- Doğru düşünme yöntemi
2- Doğru bilgi edinme yöntemi
Doğru düşünme yöntemini sunan mantık ve felsefedir. Epistemoloji (bilgi felsefesi) ve rasyonel akıl yürütme yöntemlerini bilmek ancak felsefe bilmekle mümkündür. Felsefe bilmeye elbette mantık bilmek de dahildir. Doğru akıl yürüten ve bilgiye ulaşmayı öğrenen kişi, daha fazla sayıda doğru eylemde bulunacaktır. Bunları bilmeyen ise daha fazla sayıda yanlış eylemde bulunacaktır.
Akıl yürütemeyen ve bilgi edinmeyi bilmeyen veya her ikisini de istemeyen birisinin doğru gibi görünen eylemlerinin sebebi içinde yaşadığı toplumda bir ölçüde çıkarlarını gerçekleştirmek ve korkularından uzaklaşmak istemesidir. Doğru eylemleri, doğru bir bilgi ve düşünceye dayanmayan insanın iyilik durumu güvenilir ve kararlı bir iyilik durumu değildir.
Duyguları, dürtüleri, korkuları ve çıkarları bu iyilik durumunu anında bozabilir. Kötü bir temel üzerine inşa edilen bina uzun süre yıkılmayabilir; ancak ilk zelzelede yıkılacak binaların arasında yerini alır.
Bir bina yıkılırken binanın içindekilere ve çevreye de zarar verir. Olaya şahit olanlar binayı inşa edenler üzerinden tüm inşaatçılara güvensizlik besler. Iş anlaşmaları yapmak artık daha zor hale gelir. Tüm ilişkiler artık güvensizlik üzerine tasarlanır. Kötü bir eylem hem eylemin sahibine hem de çevreye zarar verir.
O halde başkasına atılan taş daha büyük bir taş olarak sahibine geri döner. İçinde yaşadığı çevreyi karanlığa boğacak yanlış eylemler ancak cehalet ve akılsızlık sonucudur. Kötü eylemlerde bulunup iyi eylemler ummak en büyük ahmaklıktır.
Madem ahmak taş atar ancak taşın büyüyerek kendi kafasına döndüğünü bilmez dedik; o halde mücadele edilmesi gereken şeyler de bellidir.
Felsefeye Göre Eğitim
Halkın anlayacağı şekilde felsefe öğretmek (mantık, epistemoloji, ahlak felsefesi ve rasyonel düşünme) ve gereksiz bir sürü bilgiyi gerekli olmayanlara vermemek en doğru eylem olacaktır. Hiç hatırlanmayacak karmaşık matematik problemleri, beceriksizce anlatılmış fizik kanunları ve yine neredeyse kimsenin hatırlamayacağı şekilde tarihi olaylar… Bütün bunlar çöptür ve hiç bir işe yaramaz-yaramıyor.
Bilgi, düşünce, eylem ve birey-toplum ekseninde oluşturulacak bir öğretim sistemi tasarlanmalıdır. Belirli alanlarda ihtisaslaşacak olanlara branşları ile ilgili ağırlık vermek doğru bir eylemdir. Herkese yeteneğine göre öğretim vermek de doğru bir eylemdir. Ancak herkesin ortak ihtiyacı olan felsefi düşünme yöntemlerini doğru bir şekilde tüm öğrencilere aktarmak en doğru eylemdir.
Doğru bir şekilde çöpçülük, işçilik, çiftçilik veya hekimlik yapan aynı değerdedir. Aralarında tek fark meslekleridi ve zekalarıdır. Akıl kullanmak için çok zeki olmaya gerek yoktur. Doğru yönetmle hem aklı kullanmayı hem de doğru bilgiye ulaşmayı geri zekalılar hariç herkes öğrenebilir.
Farkında olmadan eyleme geçemeyiz. Sorunların farkında olmak için de gözlem (ampirizm) ve akıl yürütmek (rasyonalizm) gereklidir. Cehalet ile zeka arasında bir bağlantı yoktUr. Çok zeki birisi cahil olabileceği gibi ortalama zekaya sahip birisi de bilge olabilir. Esas olan mesleğin veya etiketin ne olduğu değildir; esas olan insanın ne ve nasıl olduğudur.
Eğitimde bütün bunların yanı sıra fırsat eşitliği çok önemlidir. Eğer herkese eşit fırsat verilmez ise; belirli yeteneklere sahip olup kendini gerçekleştiremeyenlerin toplumu kemirmeye başladığını görürüz. Olanaklara sahip olanları ezbere dayalı bir sistemde seçip almamızın, iş kollarındaki niteliğin düşmesi ile sonuçlanacağı açıktır. Niteliksiz ama olanaklara sahip olanların eylemleri ile iş kollarındaki verimi düşürmesi o toplumun refahı için aşağı çekici bir etkendir.
İyi olanı görebilmek için eşit koşullarda yarışılır. Antik Yunan’da başlayan olimpiyatlarda koşucular aynı noktada başlamasa kimin daha iyi koştuğunu ayırt etmek imkansızdır. O halde koşucuları aynı noktadan başlatmayıp iyi koşucu uman ahmaktır. Eğer iyi koşucu değil de belirli bir koşucuyu olumlamak istiyorsa art niyetlidir.
Öğrenenler için geçerli olan kavramlar öğretenler için de geçerlidir. İyi öğrenemeyen iyi öğretemez. O halde doğru öğretimi doğru öğretenler vermelidir. Doğru öğretenleri doğru bir şekilde seçip eğitecek doğru kurumlar ve öğreticiler gereklidir. Sadece öğretmeyi gerçekten isteyen, bu konuda yeteneği olan ve öğreteceği şeylerin farkında olan adaylar öğretici olmalıdır; doğrusu da budur.
Öğretim için iyi öğretici, doğru içerik ve öğrenci gerekli demiş olduk. Bütün bunların yanı sıra fırsat eşitliğinin önemini anlattık. Okul binası, tahta, tebeşir, defter ve kitap gibi fiziki gereçler de varsa belirttiğimiz doğru öğretim de mümkün demektir. Eğer mümkün ise doğru eylemde bulunmak gereklidir. Mümkün ise ve doğru eylemde bulunulmuyor ise; işin arkasında ya ahmaklık ya da ahlaksızlık var demiş olduk. Ahlaksız (yanlış) eylem cehalet ve akılsızlıktan kaynaklanıyor da demiştik. O halde bu işten sorumlu olanlar ya ahmaktır (geri zekalı) ya da hem cahil hem de muhakemeden yoksundur.
Felsefe bu kadarını söyler; detayları başkaları halleder. Fazla söz ahmağa söylenir; maksat hasıl olunca söz kesilir. Bu yazıyı okuyanlar söylediklerimi ve hatta daha fazlasını anlamışlardır. Felsefe gözüyle eğitime kısa bir bakış attık. Bir sürü eğitimle ilgili gereksiz tarihi bilgi ile bugüne gelişimiz hakkında konuşmak kabildir; ancak bunlar amaca hizmet etmez ve her yerde bulunabilecek bilgilerdir.
Bir hastaya saatlerce hastalığı ilgili tarihi ve detaylı bilgiler vermek faydasızdır. Onun yerine varsa kısaca hastalığın sebeplerini anlatmak ve tedaviyi planlamak en doğru eylemdir; zira hastalık bellidir ve tedavi de bellidir. Felsefeden daha fazla bilgi beklemek de cehalettir. Bunlar tarihçilerin, psikologların, sosyologların ve diğer ilgili bilimlerle uğraşanların verebileceği bilgilerdir. Felsefe temel atar; binayı da geri kalanlar yapar.