Konum,İzmir,Türkiye
filosofiacomtr
filosofiacomtr@gmail.com

Gorgias Kimdir? Meşhur Sofistin Hayatı, Sözleri Ve Felsefesi

Filozoflar, felsefe ve felsefi yazılar.

gorgias

Bir başka meşhur sofist de Gorgias’tır. Bu yazıda Gorgias kimdir sorusuna yanıt aramaya çalışacağız. Hayatı, felsefesi ve sözleri hakkında kaynak teşkil edebilecek detaylı bir yazı yazmak istedim. Sofistleri Yunan aydınlanmasındaki rolleri nedeniyle dikkatli incelemeyi daha Doğru buluyorum.

Gorgias’ın Hayatı

Gorgias, M.Ö. 485 civarında Sicilya’nın Leontini şehrinde doğdu. Leontini, Antik Yunan’ın kolonilerinden biriydi. Gorgias, genç yaşlarda retorik eğitimi aldı ve bu alandaki yeteneğiyle tanındı. Gorgias, oldukça uzun bir yaşam sürdü ve M.Ö. 380 yılında, yaklaşık 105 yaşında öldü. Ölümü üzerine, “Hayatın hiçbir şeye değmediğini” söylediği rivayet edilir. Doğduğu yerle ilgili tam da bu noktada biraz daha fazla detay vermek isterim.

Leontini Şehri

Leontini (veya Leontinoi), Sicilya’nın doğusunda yer alan ve Antik Yunan döneminde kurulmuş bir şehirdir. Leontini’nin tarihi ve öne çıkan özellikleri hakkında bazı bilgiler şunlardır:

  1. Kuruluş: Leontini, M.Ö. 729’da Halkidike’den gelen kolonistler tarafından kuruldu. Bu kolonistler, Atina’nın tarihi bir müttefiki olan Naxos şehrinin sakinleriydi.
  2. Coğrafi Konumu: Leontini, Sicilya’nın doğu kıyısında, Catania’nın kuzeyinde ve Siracusa’nın (Syracuse) güneyinde stratejik bir konumda bulunmaktadır.
  3. Tarihi Olaylar: Antik dönemde, Leontini sık sık komşusu Siracusa ile çatışmalara girmiştir. Bu çatışmalar, genellikle Sicilya’da hakimiyet için yapılan mücadelelerin bir parçasıydı.
  4. Atina ile İlişkiler: M.Ö. 5. yüzyılda, Leontini ve Siracusa arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle Leontini, Atina’dan yardım istemiştir. Bu, Atina’nın Sicilya’ya müdahale etme girişimlerinin bir parçasıydı. Ancak, Atina’nın Sicilya seferi başarısızlıkla sonuçlandı.
  5. Ünlü Kişiler: Leontini, sofist Gorgias’ın doğum yeri olarak bilinir. Gorgias, hem retorikteki ustalığı hem de felsefi düşünceleriyle tanınır.
  6. Sonraları: Roma döneminde, Leontini’nin önemi azaldı. Ancak, şehir Roma İmparatorluğu döneminde de varlığını sürdürdü.

Leontini, Antik Yunan döneminde Sicilya’nın önemli şehirlerinden biriydi ve tarihi boyunca birçok siyasi ve askeri çatışmanın merkezinde yer aldı. Ancak, şehrin en bilinen özelliği, büyük sofist Gorgias’ın doğum yeri olmasıdır.

Gorgias Devlet Görevinde

Gorgias, sofist olarak bilinmesinin yanı sıra, kendi memleketi Leontini’nin diplomatik temsilcisi olarak da görev yapmıştır. Bu kapasitede, şehrin çıkarlarını savunmak ve ittifaklar kurmak için birçok önemli görevde bulunmuştur.

M.Ö. 427 yılında, Gorgias’ın en bilinen diplomatik görevlerinden birini gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu yıl, Leontini ve komşusu Siracusa arasında bir anlaşmazlık yaşanmıştır. Bu anlaşmazlık üzerine, Leontini, Atina’ya bir elçi heyeti göndermiştir. Gorgias, bu heyetin başında yer almıştır. Atina’ya geldiğinde, Atinalıları Siracusa’ya karşı Leontini’nin yanında yer almaya ikna etmek için bir dizi gösteri konuşması yapmıştır. Bu konuşmalar, onun retorik yeteneğini sergileme fırsatı olmuştur ve Atinalıları oldukça etkilemiştir.

Bu sırada Atina ile Sparta savaş halindeydi. Leontini kampı Atina’nın tarafında yer alıyordu. Gorgias aslında barış istiyordu ve bu minvalde konuşmalar yapıyordu ama onun bu isteği şüphe yok ki yerine gelmeyecekti. Uzun bir savaşın ardından hem Sparta hem de Atina büyük ölçüde yıpranacaktı. Bu işten en karlı çıkanlar İyonya’daki etkinliklerini arttıran Persliler olmuştu.

Gorgias’ın bu diplomatik görevi, onun retorik yeteneğini politik bir araç olarak kullanma becerisini göstermektedir. Aynı zamanda, sofistlerin sadece öğretmen veya düşünür olarak değil, aynı zamanda aktif politik rollerde de bulunabileceğini göstermektedir.

Bunun dışında, Gorgias’ın diğer diplomatik görevleri veya devlet görevleri hakkında spesifik bilgiler mevcut değildir. Ancak, onun Leontini için diplomatik bir temsilci olarak Atina’ya yaptığı bu ziyaret, onun retorik yeteneğini ve politik becerisini ortaya koymaktadır.

Empedokles’ten Ders Alıyor

Lütfen yazıyı okurken 2400 – 2500 yıl önce yaşamış insanlardan bahsettiğimizi dikkate alın. Bazı bilgiler bize ulaşana kadar değişikliklere uğramış olabilir. Gorgias’ın, Empedokles’ten ders aldığına dair bilgiler bulunmaktadır. Empedokles, Sicilya’da doğmuş önemli bir öncül filozoftur ve doğa üzerine yazılmış epik şiirleriyle tanınır. Özellikle dört ana element (toprak, hava, ateş, su) üzerine olan teorileri ile bilinir.

Gorgias’ın Empedokles’ten ders alması, onun felsefi düşüncelerinin temelini oluşturmuş olabilir. Ancak, Gorgias’ın kendi felsefi yaklaşımı, Empedokles’in doğa felsefesinden oldukça farklıdır. Gorgias, özellikle retorik, dil ve bilgi üzerine odaklanan bir sofisttir. Ancak, Empedokles ile olan bu eğitimsel ilişkisi, Gorgias’ın felsefi düşüncelerinin gelişiminde bir etken olmuş olabilir.

Aristoteles’e göre hitabet sanatının kökeninde Empedokles vardır ve o bunu Gorgias’a öğretmiştir. Yine Aristoteles’e göre Gorgias’da bu sanatını Atina ve diğer şehir devletlerinde para karşılığı öğretmiştir.

Gorgias’ın Felsefesi

Gorgias’ın felsefesi, özellikle retorik, epistemoloji ve ontoloji üzerine olan düşünceleriyle bilinir. İşte Gorgias’ın felsefesine genel bir bakış:

1. Retorik:

Gorgias, retoriğin gücüne ve dilin insan ruhu üzerindeki etkisine büyük bir vurgu yapar. Ona göre söz, ruh üzerinde bir etkiye sahip olan bir ilaç gibidir. Bu, insanların duygularını, düşüncelerini ve inançlarını etkileyebilen bir güce sahiptir. Gorgias, bu gücün doğru bir şekilde nasıl kullanılacağını öğretmeye çalışır.

2. Ontoloji ve “Doğru Olan Şey Üzerine”:

Gorgias’ın “Doğru Olan Şey Üzerine” adlı eseri, onun ontolojik düşüncelerini yansıtır. Bu eserde Gorgias, üç ana argüman sunar. Ben de bu konuda en iyi yaklaşımı öne sürdüğü düşünülen Freeman tercümesini vermeyi uygun buluyorum. Kendim şu aşamada bu argümanları eleştirmeyip; Gorgias’ın temellendirmesini aktarmayı düşünüyorum.

Hiçbir Şeyin Var Olmadığı Argümanı

Bir şey şu üç durumda olmak durumundadır;

1- var olan

2- var olmayan

3- hem var olan hem de var olmayan

Var olmayan: Şimdi bu şey var olmayan olamaz, çünkü var olmayan, var değildir. Çünkü eğer o var olsaydı, aynı zamanda onun var olan ve var olmayan olması gerekirdi. Bu ise mantıksızdır. Yani var olmayanın var olması durumu ortaya çıkardı.

Var olan: Bu şey, var olan olamaz, çünkü eğer var olan var olsaydı, onun ya ezeli-olması ya bir şeyden meydana gelmiş olması veya bunun ikisi olması gerekirdi. Onun ezeli olması mümkün değildir, çünkü eğer öyle olsaydı, başlangıcı olmaması gerekirdi. Başlangıcı olmayan şeyin ise sınırı yoktur. Sınırsız olanın ise yeri (pozisyonu) yoktur. Çünkü yeri olan bir şeyin dışında onu çevreleyen bir şeyin olması gerekir. Böyle bir şey ise sınırsız olmaz. Çünkü sınırlayan şey, sınırlanan şeyden daha büyüktür. Oysa sınırsız olandan daha büyük bir şey olamaz. O kendi kendini de çevreleyemez. Çünkü o zaman çevreleyen (veya sınırlayan) şeyle, çevrelenen (veya sınırlayan) şeyin aynı olması gerekir. O zaman da var olan şeyin iki şey olması gerekir ki bu saçmadır. Var olan, bir şeyden meydana gelmiş olamaz, çünkü o zaman onun kendisinden meydana geldiği şeyin ya var olan veya var olmayan
olması gerekir ki bu iki şık da saçmadır. Var olan hem ezeli, hem de bir şeyden meydana gelmiş olamaz, çünkü bunlar zıtlardır. O halde var olan mevcut değildir. Var olan bir olamaz, çünkü eğer varsa onun bir büyüklüğü vardır. Büyüklüğü olan ise sonsuza kadar bölünebilir, hiç olmazsa bir uzunluk, genişlik ve derinliğe sahiptir. Var olan çok olamaz, çünkü
çok olan, birlerin bir araya gelmesinden meydana gelir. Eğer bir olan yoksa, çok olan da yoktur.

Hem var hem de yok olan: Var olan, var olmayanla var olanın bir karışımı da olamaz çünkü bu imkansızdır. Sonuç olarak var olan yoksa hiç bir şey var değildir.

Kaynak: Freeman, 128

Eğer Bir Şey Varsa, O Bilinemez Argümanı

Eğer zihnin kavramları gerçekler değilse, gerçek düşünülemez. Çünkü eğer düşünülen şey beyaz ise, düşünülen beyazdır. Eğer düşünülen şey var değilse o zaman var olmayan düşünülendir. Bu ise varlığın veya gerçekliğin düşünülmediği, düşünülemeyeceğini söylemek demektir. Düşünülen birçok şey, gerçek değildir. Biz deniz üstünde yürüyen bir araba, kanatlı bir insan düşünebiliriz. Aynı şekilde görülen şeyler görme nesneleri, işitilen şeyler de işitme nesneleridir ve biz kendilerini işitmeksizin görülen şeyleri gerçek, kendilerini görmeksizin işitilen şeyleri gerçek olarak kabul ederiz. O halde kendilerini görmeksizin veya işitmeksizin düşünülen
şeyleri de gerçek olarak kabul etmek zorundayız. Ancak bu da örneğin deniz üzerinde yürüyen şeylerin varlığına inanmak anlamına gelir. O halde gerçek, düşüncenin konusu değildir ve onun tarafından bilinemez. Duyu algısına karşı veya onunla aynı değerde olan bir ölçüt olarak salt zihin ise, bir efsaneden başka bir şey değildir.

Kaynak: Freeman, 129

Bilebilsek Bile Başkasına Aktaramayız Argümanı

Var olan şeyler, duyularla algılanan şeylerdir. Görmenin konusu görme ile kavrananlar, işitmenin konusu işitme ile kavrananlardır ve bunlar (yani görme ve işitme) birbirlerinin konularını kavramazlar. Sonuç, duyu algılarının birbirlerine kapalı olduğudur. Öte yandan biz birbirimizle dille iletişimde bulunuruz. Dil ise var olan şeylerle, duyusal şeylerle aynı değildir. O halde biz birbirimize var olan şeyleri değil, sadece dili iletiriz. Nasıl ki görülen şey işitilen şey olamazsa, dilimiz de bizim dışımızda var olan şeyin aynı değildir. Ayrıca dil hiçbir zaman duyusal şeyleri doğru olarak temsil etmez, çünkü onlardan farklı bir şeydir ve duyusal şeylerin her biri ayrı bir tür organ tarafından algılanır, dil ise ayrı bir tür organ tarafından. Görmenin konusu olan şeyler başka bir organa değil, görme organına hitap ettiklerine ve farklı duyu organları bilgilerini birbirlerine iletmediklerine göre dil de duyusal şeyler hakkında herhangi bir bilgi veremez.

Kaynak: Freeman, 129

Gorgias’ın Felsefesine Eleştirilerim

Bu argümanlar, Gorgias’ın varlık, bilgi ve dil üzerine olan şüpheci ve rölativist düşüncelerini yansıtmaktadır. Ama madem hiç bir şey var değildir ve hiç bir şey bilinemez ve bilinse bile başkasına aktarılamaz; Gorgias hangi konuda eğitim vermektedir? Gorgias’ın bu durumda herhangi bir konuda eğitim veremiyor olması gerekirdi zira var olmayan üzerine ne düşünülebilir nede konuşulabilir; hatta tahayyül bile edilemez. Bu soru Gorgias’ın felsefesini zora sokmaktadır. Platon’un “Gorgias” diyaloğunda Sokrates tam da bu soru ile onu köşeye sıkıştıracaktır.

Platon’un varlığın durumu ile ilgili kafası karışıktır. Şeylerdeki değişimi ve dönüşümü görmektedir ancak Parmenides’in felsefesinin de farkındadır. Gorgias’ın hitabet üzerine dersler vermesi tamamen pragmatik gayelerin gerçekleştirilmesine yöneliktir. Antik Yunan toplumunda meydan konuşmaları önemli bir unsurdu. Mahkemeler, pazar yerleri, siyaset ve yarışmalar topluluğa hitabı gerektiriyordu. İnsanları sözleri ile ikna edebilenin avantajlı olacağı açıktır. Felsefenin işe yarar bir bilgi üretemediğini biraz önce saydığım argümanlarla ortaya koyup hitabet sanatını parlatmak istiyor olabilirdi. Para karşılığı ders veren birinden bu hiç şüphe yok ki beklenebilirdi.

Bütün bunlara karşılık ortaya koyduğu argümanların incelenmeye değer olduğu da açıktır. Var olanın bir şeyden meydana gelmesi yada ezeli olması gerekir diyor. Başlangıcı olmayanın bir sınırı olamaz ve sınırı olmayanın bir pozisyonu olamaz diyordu. Burada onun bugün bile anlaşılamayan sonsuzluğu yanlış bir çerçeveye oturttuğunu görüyoruz. Sonsuzluk madem anlaşılamadı; o zaman onun sınırı ve pozisyonu hakkında da bilgi sahibi değiliz demektir. Böylece bu argüman da geçersiz olmak durumundadır.

Bir şeyin var olmayan olamayacağı tezi de aslında kendi felsefesine terstir. Çünkü yokluk mümkün değildir ve bir şey için o yoktur diyemeyiz. Burada yokluğu varlık gibi tartışarak kelime oyunu yapıyor. Yok olan var olsaydı bu durumda hem var hem de yok olmuş olacaktı diyor. Bu ise yokluğu, yani var olması mümkün olmayan şeyi varlık düzeyinde tartışmak demektir. Bu tezi de çürüktür.

Var olan bir şey zaten vardır. Hiç bir şey hem var hem de yok olamaz; zaten yokluk var değildir. Bütün bunlara göre aslında onun “Hiç bir şeyi var değildir.” şeklindeki argümanının ne kadar temelsiz olduğu anlaşılabilir. Varlığın ontolojik durumunu tartışmak başka bir konudur, varlığın varlığını sorgulamak bambaşka bir konudur. Aslında “Hiç bir var değildir.” cümlesindeki hiç bir şey söylemi var olan her şey anlamına gelmektedir. Var olan her şeyle ilgili konuştuğunu biraz daha dikkat etseydi kendisi de fark edecekti. Yani cümlesinde ta baştan var olan her şeyin varlığını kabul etmiş durumdadır.

Zaten buraya kadar olan çürütmem anlaşılınca “Eğer bir şeyler varsa, bilinemez.” argümanının da çürüdüğü anlaşılacaktır. Önce hiç bir şeyin var olmadığını iddia edip, ardında da bir şeyler varsa da bilinemez demek kendi içinde zaten çelişiktir. İkinci argümanın hiç ortaya konmaması gerekirdi. Tek boynuzlu bir at, hem at hem de boynuz var olduğu için düşünülebilen bir şeydir ve gerçekten de zihinde kavram olarak vardır. Zihinde var olan da, ister gerçekte var olsun veya olmasın aslında mümkün bir varlık olarak vardır. Sonsuz olasılıklar evreninde dinozorlar da varlık alemine çıktı. Biz bilmiyoruz diye mikroplar yok değildi. Biz keşfettik ve var olduklarını anladık.

İnsan var olmayan bir şeyi düşünemez. Burada okuyucu var olmayan üzerine düşünmeye davet ediyorum. Herkes var olan şeyleri sentezleyerek düşünebildiğini görecektir. Bazı şeyleri işiterek ama görmeyerek var kabul ederiz ve diğer bazı şeyleri de görerek ama işitmeyerek var kabul ederiz diyor. Buradan bir kelime oyunu yaparak hem görmediğimiz hem de işitmediğimiz şeyleri de var kabul etmemiz gerekir diyor. Bu ise saçmadır diyor. Biraz önce de açıkladığım gibi hiç duyumsayamadığımız ancak buna rağmen var olan atomların durumundan Gorgias’ın elbette haberi yoktu. Yani biz bir şeyi duyumsayamadığımız için o şey yok demek değildir. Burada yaptığı kelime oyununu sanırım herkes anlamıştır.

Gelelim bir şeyler bilinebilse bile başkasına aktarılamaz tezine… Burada da büyük bir yanılgı içindedir. İnsanın insana bilgiyi illa ki aktarması gerekmez. Bilgi tecrübe ile yani öznel deneyim ile de ortaya çıkar. Sobanın sıcak olduğunu ve dokunulduğunda eli yakacağını birisi kendi başına ona hiç bir şey anlatılmadan deneyimleyip öğrenebilir. Zaten bilinebilir şeylerin başkalarına aktarılabilme problemine hiç gelmemeliydi Gorgias. Hiç bir şey var değilse ikinci ve üçüncü önermeler gerekli olmadığı birinci önerme ile çelişiktir.

Dil ile duyusal şeyin aynı olmaması bir gerçektir ancak başka bir insana dil ile aktardığımız bilgi o insanın deneyimine de konu olacaktır. Bizim deneyimimize konu olabiliyor ve biz dilin kısıtlılıklarına rağmen bunu bir başkasına aktarabiliyorsak bilgi de aktarılabiliyor demektir. Çünkü dilin eksikliklerini muhatabın deneyimi giderecektir. Bu da bilginin bütünsel bir aktarım sürecidir. Yani bilgi salt dil ile aktarılabileceği gibi bazen de başka enstrümanlara gerek olabilir; ama bu aktarılamayacağı anlamına gelmez. Biz terimlere aktardığımız bilgilerin karşımızdaki insanda kavramsal karşılıklarının olduğunu biliyoruz; en nihayetinde bilgiyi bizimle aynı deneyimlere sahip olmayan uzaylılara aktarmıyoruz. Böylece bu konuda da Gorgias’ın manipülasyon yaptığını görmüş olduk.

Okuyucunun burada dikkatli olmasını istiyorum. Felsefe bilimlerin doğması için önceden birçok hazırlık yapmış bir disiplindir. Mantık, geometri, matematik ve epistemoloji ile bilimin ortaya çıkabilmesi için tüm hazırlıkları yapmıştır. Bugün bile hala bu saydığım temeller üzerinde gidilmektedir. Felsefe eşsiz bir şeydir. İnsanın en önemli faaliyeti olan düşünmeyi belirli bir yöntemle yapmasıdır. Doğru bilgiye ulaşmak için doğru yöntemleri araştırma sanatıdır. Sokrates’e göre bilgi olmadan erdem bile var olamaz ki bu konuda büyük ölçüde haklıdır. İş konuyu sofistlerin indirgediği kadar basit değildir.

Doğa felsefesi onlar ortaya çıktığında belirli olanaksızlıklar yüzünden itibar kaybetmiş gibi görünmektedir; bu doğru değildir. Unutmayalım ki Demokritos salt akılla atom kavramına ulaşmıştı. Epikür ona keza atom teorisini benimsemiş ve temellendirmeye çalışmıştı. Modern bilime geçiş için bu teorilerin sınanabileceği koşullar yoktu. Mikroskop, elektrik ve teleskop gibi aletler icat edilmiş olsaydı belki de 1000 yıl önce göklerde uçaklar uçuyor olacaktı. Doğa felsefesi tükenmiş falan değildi; insan her zaman bilme ihtiyacı içindedir. Merak ve hayret asla bitmez. Bu anlamda sofistlerin felsefeye ihanetle suçlanmaları çok haksız bir düşünce tarzı değildir. Gerçi Platon ve Sokrates de doğa felsefesi ile ilgilenmemiş gibi gösterilmemektedir ama buda gerçek değildir. Sokrates felsefenin farklı bir branşı ile ilgilenmeyi seçti ve elinde doğa felsefesini durduracak herhangi bir güç yoktu. Kimseye de durun demedi. Platon’un okulunda ise neredeyse tüm bilimler matematik ve geometri ağırlıkta olmak üzere vardı.

Aristoteles’i saymama bile gerek yok. Onu modern bilimin temeline oturtmayan neredeyse yok gibidir. İnsanın ve insanla ilgili konuların da felsefenin konusu yapılması bir genişlemeyi temsil eder. Bunu bir daralma olarak göstermek isteyenlerin ideolojik davrandığını hiç şüphe duymadan söyleyebilirim. Sokrates’in ve Platon’un dünya görüşlerini mitolojiyi göz önünde bulundurmadan değerlendirmek ve onları bir nevi dincilikle suçlamak en hafif tabirle ahmaklıktır. Materyalist olarak kabul edilebilecek birkaç sofist ve Demokritos dışında kim vardır antik Yunanda? Epikür bile bir atomcu olmasına karşılık tanrının varlığını olumluyordu. Onu olaylara müdahale etmeyen bir konuma, yani meta evrene konumlandırıyordu. Aristoteles’te de böyle değil midir? Tanrı onda hareket etmeyen ilk hareket ettiricidir ve sadece kendini düşünen bir varlıktır. Sadece kendini düşünür çünkü düşünülmeye ona göre en layık yine kendisidir.

Sofistlerin değişen sosyolojiye uygun insan ihtiyaçlarını karşılamaları ve bu konuları gündeme getirmeleri elbette önemlidir. Burada çok ama çok önemli bir detay vardır. Hayat denen kavganın bir dayanışma ile aşılmaya çalışmasındansa birilerinin belirli konularda elde ettikleri yetenekleri kullanarak çıkarlarını gerçekleştirmeleri şeklindeki bir dünya görüşü günümüzde tüm etkileri ile ortadadır. Hayatı bir rekabet olarak görmek ve sonuca giden yolda her türlü avantajı değerlendirmek sanki tanrısal ve kaçınılmaz olan tek dünya görüşü gibi pazarlanmaya çalışılıyor. Her zaman başka alternatifler vardır ve olacaktır. Başkalarının acılarına rağmen mutlu olabilen bir canlıya insan demek gelmez içimden. Biz, tüm insanlar birbirimizle dayanışarak sürdürüyoruz varlığımızı. Birisi ameliyat eldiveni üretirken diğeri de ameliyathanedeki ışıkları üretiyor. Bir başkası da gelip yardımcıları ile birlikte ameliyatı gerçekleştiriyor. Sadece bir tane ameliyatın gerçekleşebilmesi için dünya üzerinde kaç tane branşın dayanıştığını okuyucunun hayal gücüne terk ediyorum.

Bunlar görmezden gelerek tek tek bireyleri hedef alıp onlara hayallerini vaat ederek yüksek paralarla dersler vermek bana göre hiç şüphe yok ki büyük resmi şahsi çıkarlar uğruna bilerek gölgelemek demektir. Platon ve Sokrates aynı benim gibi tam olarak bu konularda itirazlarını dile getireceklerdi. Ontolojik yaklaşımların amacı hakikati aramak değildi; aranan şey pazarlanan sanatın önemini vurgulamaktı. Karşılık da buldu hiç şüphe yok ki. Kimse düşünmüyor; sofistler verdikleri eğitimi kurumsallaştırıp geniş kitlelere sunmaya çalışabilirlerdi. Onların toplumda belirli bir itibarları olduğunu biliyoruz. Bu fikri kolaylıkla yönetimlere önerebilirlerdi. Bu durumda kimse herkesin ulaşabildiği yaygın eğitime kucak dolusu paralar ödemezdi. Bunu bilecek kadar zeki insanlardı bunlar. 

Felsefe raconunda para karşılığı eğitim vermek yoktu. Sokrates takipçilerinden tek kuruş almamıştı. Diğer filozoflar da onun gibi davranıyordu. Platon filozof idareciler yetiştirmek için Akademia’da elinden geleni yapıyordu. İnsanların iyi eğitilmiş birisi veya birileri tarafından daha iyi idare edilmelerini istiyordu. Platon’u anlamak şöyle dursun, onun hakkında en ufak bir fikri olmayanlar büyük laflar ediyorlar. Günümüzde sofistleri büyük bir çaba ile birer kahraman gibi sunmaya çalışan belirli bir kesim var. Niyetleri anlaşılabiliyor; kendileri de bilgileri karşılığında ruhlarını satıp dünyanın nimetlerine gömülmek istiyorlar. İtibar, şöhret, para ve benzeri birçok şey ancak onların sunduklarına biçilen yüksek değer ile elde edilebilir. Konuya devam edelim.

3. Bilgi ve Şüphecilik:

Gorgias, bilginin mutlak olmadığını ve her şeyin bir perspektife bağlı olduğunu savunur. Bu, onun retorik eğitimine büyük bir vurgu yapmasına neden olmuştur. Eğer gerçek göreceliyse, o zaman ikna edici argümanlarla insanların inançlarını ve düşüncelerini değiştirmek mümkündür. 

Bilgi mutlak değilse ve kişinin perspektifine bağlıysa Gorgias’a ve onun gibi düşünenlere bir önerim olacaktır. Gorgias’ı kendisine 10 volt elektrik ile 1000 volt elektrik verme arasında bir tercihe zorlasam hangisini seçerdi? Ben söyleyeyim; kesinlikle elektrik konusunu biliyorsa 10 volt elektriği tercih ederdi. Demek ki bilgi çoğunlukla o kadar da göreceli değilmiş. Sokakta yürüyen hamile bir kadına durduk yere tekme atan birinin doğru davrandığını bu dünyada kaç kişi iddia edebilir?

Onun bu davranışı cahillikten mi yoksa bilerek sırf zevk için mi yaptığını tartışacak değilim. Bu beni ilgilendirmez de zaten. Ben olaya bakar ve kararımı veririm. Yanlış olan her ne düşünce ile yapılırsa yapılsın yanlıştır. Sokrates kimse bilerek kötülük yapmaz diyordu; daha önce de dediğim gibi bir yere kadar haklıydı da ama bu beni ilgilendirmiyor. İnsanları eğitip daha iyi bir insan yapmak farklı bir konudur. Biz burada göreceliliği ve şüpheyi konuşuyoruz.

Başka bir örnek daha vereyim. Diyelim ki hiç bir şey aslında yok. Tamam kabul; biz de Gorgias’a yeni bir senaryo oluşturalım. Olmayan balta kafanı gövdenden ayıramaz. O halde bu balta var olmadığına göre seni yatırıp boynuna vurmamızda da bir mahsur yok. Ortada ne bir cinayet ne de bir zulüm var. Acı çekeceğim dolayısıyla bana o baltayı vurmayın diyecektir. En azından acının varlığını kabul etmiş oldu. Hani hiç bir şey yoktu? Bunlar hiç bir değeri olmayan hava gazı türünden savlardır.

4. Dil ve Gerçeklik:

Gorgias’a göre, dil ve gerçeklik arasında bir ayrım vardır. Dil, gerçekliği tam olarak yansıtmaz, ancak onu temsil eder. Bu, dilin sadece bir araç olmadığını, aynı zamanda gerçekliği şekillendiren bir güce sahip olduğunu gösterir.

Sonuç olarak, Gorgias’ın felsefesi, retorik, dil, bilgi ve gerçeklik üzerine olan düşüncelerini yansıtmaktadır. Onun fikirleri, sofistik hareketin temelini oluşturur ve Antik Yunan felsefesinde önemli bir yere sahiptir. Gorgias, hem retorik yeteneğiyle hem de felsefi düşünceleriyle tanınır.

Haddizatında dilin kavramları olduğu gibi yansıtma olanağı yoktur. vakadır ki bizler dil ve işaretlerle bilgi aktarımı yapıyoruz. Dilin kısıtlıkları gerçeklik dediğimiz şeyin bilgisini tam olarak muhataba aktarmaya engeldir. Buna karşılık biz bilgiyi sadece dil ile aktarmayız. Alıcının benzer deneyimlere sahip olan bir insan olduğu gerçeğini unutmamalıyız. Dil ile aktarılan bilgi zihinde deneyim ile harmanlanıp bir çıktıya dönüştürülür. Sofistlerin bilgiyi salt dil ile aktarım şeklindeki bir süreç olarak tanımlamaları bir manipülasyondur.

Dil gerçekliğe şekil de verebilen güçlü bir araçtır. Sofistler dili retorik vasıtasıyla tam olarak böyle kullanmayı tercih ettiler. Gerçekliği öznel olarak tekrar yaratmak ve manipüle etmek için dili kullanmayı önerdiler. Retorik ve hitabet ile ister o konuda bilgisi olsun ister olmasın insanları ikna etmenin yollarını kendilerine para ödeyen öğrencilerine öğrettiler. Bunu bir çeşit fırsat eşitliği olarak sunma eğilimde olan ahmaklar konuyu tam anlamamışlardır. Bu adamlar kütlelere ulaşılabilir ücretlerle dersler vermediler; maddiyatı olan ailelerin çocuklarına yüksek ücretlerle hizmet sundular. Bu, tam anlamıyla bir fırsat eşitsizliğidir. Zengin ve itibarlı olan daha fazla zengin ve itibarlı olmanın yollarını öğreniyordu. Biraz günümüz Türkiye’sine benziyor gibi sanki. Neyse…

Platon’un Gorgias Diyaloğu

Platon’un “Gorgias” diyalogu, retorik, ahlak ve adalet üzerine derinlemesine bir tartışmayı içermektedir. Diyalogun başlıca aktörleri Sokrates, Gorgias, Polos ve Kallikles’tir.

Diyalogun Özeti:

  1. Gorgias ile Sokrat Arasındaki Tartışma:
    • Diyalog, Sokrates’in retorik eğitmeni Gorgias’a retoriğin doğası hakkında sorular sormasıyla başlar.
    • Gorgias, retoriğin konuşma sanatı olduğunu ve bu sanatın dinleyenleri ikna etme gücüne sahip olduğunu savunur.
    • Sokrates, retoriğin gerçekte bir sanat mı yoksa sadece bir beceri mi olduğunu sorgular. Ayrıca retoriğin gerçek bilgiye dayanıp dayanmadığını da sorgular.
    • Gorgias, retoriğin adaleti savunabilen ve insanları ikna edebilen bir güce sahip olduğunu iddia eder.
  2. Polos ile Sokrat Arasındaki Tartışma:
    • Polos, Gorgias’ın öğrencisidir ve retoriğin güçlü bir araç olduğunu savunur.
    • Sokrates, retoriğin ahlaki olarak kullanılıp kullanılamayacağını sorgular.
    • Tartışma, retoriğin adaletle kullanılması gerektiği fikrine odaklanır.
    • Sokrates, retoriğin genellikle adaletsizlik için kullanıldığını ve bu nedenle ahlaki olmadığını savunur.
  3. Kallikles ile Sokrat Arasındaki Tartışma:
    • Kallikles, retoriğin güçlü bireyler için bir araç olduğunu ve doğal olarak güçlünün zayıfı yönettiğini savunur.
    • Sokrates, Kallikles’in doğal adalet anlayışını sorgular.
    • Sokrates’e göre, gerçek adalet, bilgelik ve erdemle ilişkilidir, sadece fiziksel veya retorik güçle değil.
    • Tartışma, Sokrates’in erdemin mutluluğa giden tek yol olduğu ve retoriğin sadece gerçek bilgiye dayandığında ahlaki olarak kullanılabileceği fikriyle sona erer.

Diyalogun Öne Çıkan Temaları:

  • Retoriğin Doğası: Retorik, gerçek bilgiye dayanır mı yoksa sadece ikna etme sanatı mıdır?
  • Adalet ve Ahlak: Retorik, ahlaki bir şekilde nasıl kullanılır? Güç, adaleti belirler mi?
  • Erdem ve Mutluluk: Erdem, gerçek mutluluğa giden tek yol mudur?

Platon’un “Gorgias” diyalogu, retoriğin ahlaki sorumlulukları ve sınırları üzerine yoğun bir şekilde odaklanmaktadır. Sokrat, retoriğin sadece gerçek bilgiye dayandığında ahlaki olarak kullanılabileceğini savunurken, diğer karakterler retoriğin güç ve ikna etme kapasitesine vurgu yaparlar. Bu diyalog, ahlak, adalet, erdem ve bilgi konularında derinlemesine bir tartışma sunar.

Platon, eserlerinde belirli figürleri veya fikirleri tekrar tekrar ele alabilir, ancak Gorgias’ın kendisi Platon’un diğer diyaloglarında merkezi bir karakter olarak yer almadığı gibi, “Gorgias” diyalogundan sonra onun hakkında da çok fazla atıfta bulunulmaz. Ancak, Gorgias’ın öne sürdüğü fikirler veya sofistik hareket genel olarak Platon’un diğer diyaloglarında ele alınmıştır.

Özellikle sofistlerin bilgiye, gerçeğe ve retoriğe yaklaşımı, Platon için önemli bir tartışma konusudur. Sokrat’ın yöntemi ve sofistlerin yöntemi arasındaki kontrast, Platon’un felsefesinin temel bir öğesidir.

Bazı örnekler:

  1. “Protagoras” Diyalogu: Bu diyalogda, başka bir ünlü sofist olan Protagoras ile Sokrat arasında bir tartışma yer alır. Diyalog, erdemin öğretilebilir olup olmadığı sorunu etrafında döner. Gorgias’ın retoriği ve öğretme anlayışı bu bağlamda dolaylı olarak ele alınabilir, çünkü sofistik hareketin genel yaklaşımını temsil eder.
  2. “Phaedrus” Diyalogu: Bu diyalogda Platon, retoriğin doğasını ve etikliğini derinlemesine ele alır. Gorgias’ın retorik anlayışı, bu diyalogda Sokrat’ın eleştirdiği retorik yaklaşımların bir parçası olarak dolaylı olarak ele alınabilir.
  3. “Sophist” Diyalogu: Bu diyalog, sofistik hareketin ve sofistlerin doğasına yönelik derinlemesine bir incelemedir. Gorgias’ın felsefi yaklaşımı, bu diyalogda ele alınan genel sofistik yaklaşımın bir parçası olarak görülebilir.

Bu diyalogların her birinde, Platon’un sofistik harekete ve retoriğe eleştirel bir yaklaşımı vardır. Gorgias, sofistik hareketin önemli temsilcilerinden biri olarak, bu eleştirilerin dolaylı bir hedefi olabilir. Ancak, Platon’un diğer diyaloglarında Gorgias’ın kendisi doğrudan bir karakter olarak yer almadığı için, onun hakkındaki atıflar ya da yorumlar dolaylıdır ve genellikle sofistik hareketin genel yaklaşımı veya retorik anlayışı üzerinden ele alınır.

Aristoteles’te Gorgias

Aristoteles, Gorgias’ı doğrudan çok sık ele almasa da, onun fikirlerini ve retorik yaklaşımını bazı eserlerinde değerlendirir. Özellikle Aristoteles’in “Retorik” adlı eserinde, retorik sanatı üzerine yaptığı incelemelerde sofistlerin ve özellikle Gorgias’ın katkılarına atıfta bulunur. Gorgias’ın retorik anlayışı, Aristoteles’in retorik kavramına şekil veren önemli bir etkendir.

Aristoteles, Gorgias’ın retorik anlayışını şu şekillerde değerlendirir:

  1. Retorik ve İkna: Aristoteles, Gorgias’ın retoriği “ruh üzerindeki etkisi olan bir ilaç” olarak tanımlamasını ele alır. Aristoteles’e göre retorik, dinleyicileri ikna etme sanatıdır, ancak bu ikna, sadece duygusal değil, aynı zamanda mantıklı argümanlarla da yapılmalıdır. Aristoteles, Gorgias’ın retorik yaklaşımını eleştirerek, onun duygusal iknanın üzerinde fazla durduğunu belirtir.
  2. Retorik ve Sanat: Aristoteles, retoriğin bir sanat mı yoksa sadece bir beceri mi olduğu konusunda Gorgias ile fikir ayrılığına düşer. Gorgias, retoriği bir sanat olarak görmekteyken, Aristoteles onu daha kapsamlı bir şekilde ele alır ve retoriği, hem duygusal hem de mantıklı argümanları içeren bir bilim olarak tanımlar.
  3. Retorik ve Ahlak: Aristoteles, Gorgias’ın retorik anlayışını eleştirerek, onun ahlaki değerleri yeterince dikkate almadığını belirtir. Aristoteles’e göre retorik, sadece ikna etme aracı değil, aynı zamanda doğru ve adaletli bir şekilde kullanılmalıdır.
  4. Dil ve Gerçeklik: Aristoteles, Gorgias’ın dil ve gerçeklik üzerine olan fikirlerini de değerlendirir. Gorgias, dilin gerçekliği temsil ettiğini, ancak onu tam olarak yansıtmadığını savunurken, Aristoteles bu yaklaşımı eleştirir ve dilin gerçeği daha doğru bir şekilde yansıtabileceğini belirtir.

Aristoteles, Gorgias’ın retorik anlayışını ve fikirlerini ele alırken onunla hem fikir ayrılıklarına düşer hem de onun katkılarını kabul eder. Aristoteles’in “Retorik” adlı eserinde, Gorgias’ın retorik üzerine olan katkılarına atıfta bulunarak onun fikirlerini hem eleştirir hem de değerlendirir. Ancak, Aristoteles’in Gorgias hakkındaki yorumları, onun genel retorik ve felsefi yaklaşımını anlamak için önemli bir kaynaktır.

Gorgias’ın Düşünce Tarihine Etkileri

Gorgias, Antik Yunan’ın sofistlerinden biri olarak, Orta Çağ’dan günümüze kadar birçok filozof ve düşünür tarafından ele alınmıştır, ancak bu ele alımlar genellikle sofistik hareketin genel bir değerlendirmesi veya retorik üzerine olan katkıları bağlamında gerçekleşmiştir. Gorgias’ın fikirleri, özellikle retorik, epistemoloji ve dil üzerine olan yaklaşımı nedeniyle, felsefi tartışmalarda yer bulmuştur.

  1. Orta Çağ: Orta Çağ’da, sofistik hareketin fikirleri genellikle Aristoteles ve Platon’un yorumları üzerinden değerlendirildi. Scholastic filozoflar, özellikle retorik ve dil üzerine olan katkılarına odaklandılar. Ancak, Orta Çağ’da Gorgias’ın fikirleri doğrudan merkezde değildi.
  2. Rönesans: Rönesans döneminde, Antik Yunan ve Roma düşüncesi yeniden keşfedildi. Bu dönemde, Gorgias’ın retorik üzerine olan katkıları, özellikle dilin gücü ve ikna sanatı bağlamında ele alındı.
  3. Modern Dönem: 19. ve 20. yüzyıllarda, Gorgias’ın fikirleri, dil felsefesi, semiyotik ve post-modern düşünce bağlamında yeniden değerlendirildi. Özellikle post-modernist filozoflar, Gorgias’ın dil, gerçeklik ve bilgi üzerine olan rölativist yaklaşımını ele aldılar.
  4. Günümüz: Gorgias’ın fikirleri, özellikle retorik ve dil felsefesi bağlamında günümüzde de ele alınmaktadır. Özellikle dilin gücü, ikna sanatı ve gerçeklik üzerine olan yaklaşımı, çağdaş retorik ve dil felsefesi tartışmalarında yer bulmaktadır.

Gorgias’ın fikirleri, Orta Çağ’dan günümüze kadar birçok filozof ve düşünür tarafından ele alınmıştır. Ancak, bu ele alımlar genellikle sofistik hareketin genel bir değerlendirmesi veya retorik üzerine olan katkıları bağlamında gerçekleşmiştir. Gorgias’ın fikirleri, özellikle retorik, epistemoloji ve dil üzerine olan yaklaşımı nedeniyle, felsefi tartışmalarda yer bulmuştur.

Görülebileceği gibi bir Protagoras ile karşı karşıya değiliz. Platon veya Sokrates onu tek ve can alıcı bir soruyla yerle yeksan etmişti. “Madem hiç bir şey yok, sen ne öğretiyorsun?” Bu soru akıllı birinin sorabileceği türdendir ve muhatabı dinleyenler nezdinde adeta yok eder. Bu yazı vasıtasıyla Platon’un Gorgias diyaloğuna da değinmiş olduk aslında. Doğru bir sıra ile gidildiğinde feslefe tarihinin nelere kadir olduğunu görebilirsiniz. Platon’un daha şimdiden ayak seslerini duyuyoruz. O hiç şüphe yok ki sofistleri bitirmek üzere geliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunu da oku
Karşımızda duran mesele tarihteki en büyük sorulardan birisidir: "Sokrates Kimdir?" Onun hayatı, felsefesi, sözleri ve ölümü günümüzde bile en çok…
Cresta Posts Box by CP