Konum,İzmir,Türkiye
filosofiacomtr
filosofiacomtr@gmail.com

Ksenophanes Hayatı, Felsefesi Ve Tanrı Anlayışı

Filozoflar, felsefe ve felsefi yazılar.

ksenophanes

Bu yazıda Gezgin Şair Filozof Ksenophanes’in felsefesi, tanrı anlayışı, hayatı ve sözleri çeşitli kaynaklardan faydalanılarak değerli okurlarla paylaşıldı. Yazının sonunda elbette faydalandığım kaynakları dikkatinize sunacağım. Tek bir yazıda onun hakkında tüm bilgilere erişebilmeniz için böyle bir çalışmayı uygun gördüm. Dönem-dönem kendi düşüncelerimi de kısa bir şekilde belirttim.

Ksenophanes’ın Hayatı

Milattan önce 478 yılında öldüğü ve 92 yıl yaşadığı söylenmektedir. Kimine göre 1 asrı aşan bir hayatı olmuştur. Kendi şiirlerini okuyan gezgin bir şair ve filozoftur. Deksios’un ya da Orthomenes’in oğludur. Ksenophanes Kolophonluydu; Timon onu şu sözlerle över;

 “Böbürlenmekten uzak,

Homeros’u yanlış anlayıp parlayan Ksenophanes.”

 Kolophon neresi diye merak edenler olabilir; bugün Menderes diye andığımız İzmir ilçesinin olduğu yerdedir. Bugünkü Değirmendere mahallesinin doğusunda kurulan 12 iyon şehrinden tek deniz kenarında olmayanıdır. Zaman-zaman Lidyalılar, Persliler ve Makedonyalılar tarafından istila edilip yönetilen bir şehirdir.

Onun Thales ve Pisagor’dan belirli konularda etkilendiği bilinmektedir; ancak buna karşılık onları birçok konuda eleştirdiği de rivayet edilmektedir. Hesiodos ve Homeros’u tanrı anlayışlarından dolayı alaya aldığı bilinmektedir. Onun Anaksimandros ile çağdaş olduğu ve uzunca bir yaşam sürdüğü bilinmektedir.

Bulutların oluşmasını güneşin buhar oluşturmasıyla ve buharın yükselip hava tarafından sarılması ile açıklamıştır. Bu anlamda oldukça isabetli bir çıkarımda bulunduğunu söylemeden geçmek doğru olmayacaktır. Onun var olan her şeyin yok olacağını (formunu kaybedeceğini) ileri sürdüğü söylenir. Ona göre zihin (akıl veya logos) nesnelerin tümünden üstündür. Tiranlardan çok hoşlandığını da söylemek mümkün değildir. Empedokles ile aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir;

Ksenophanes’in Empedokles’e Cevabı

Empedokles ona bilge bir insan

bulmanın olanaksız olduğunu söyleyince,

“Doğal” dedi;

“çünkü bilgeyi tanımak için bilge olmak gerek.”

 Birisine kesin olmamakla beraber, eşyanın hakikati bilinemez anlamına gelen bir söz söylemiştir. Onun köle olarak satıldığını aktaran bir yazar da vardır.

Kesnophanes’in Tanrı Anlayışı

Homeros’un ve Heseidos’un zırvalarla dolu mitlerine halkın rağbet göstermesi birilerinin canını sıkıyordu. Şüphesiz ki bunlardan birisi de Ksenophanes idi… Mitolojide tasvir edilen tanrılar insanlarda bulunan olumlu-olumsuz tüm vasıflara sahipti. Birbirleri ile savaşan, aldatan, çiftleşen, acı çeken ve türlü entrikalar tertip edebilen bu tanrıların aslında temelde insandan iki farkı bulunuyordu. Birincisi yaratma gücü ve ikincisi ölümsüzlük! Bunların dışında insanlardan bir farkları yoktu. Halk da iki şair tarafından tasvir edilen bu tanrıları olduğu gibi benimseme eğilimindeydi.

Mitolojiyi elbette antik Yunan’la başlatma eğiliminde değilim. Yunan mitolojisi kadim bir geleneğin devamı olarak kabul edilmelidir. Sümerler, Babiller, Mısır ve Hint mitolojilerinin etkilerini olabildiğince üzerine doğal olarak almıştır. Ele okulunun kurucusu kabul edilen Ksenophanes’i bir filozof olarak kabul etmekte zorlananlar vardır. Mitos’tan Logos’a geçişe etki biri filozof değil de başka ne olabilir? O dönemde Olimpos’ta yaşayan tanrılar, olayların arkasındaki ruhlar, çocukça kozmogoniler, büyücüler, kahinler ve rahipler ilkel insanın olup bitenleri izah etmekte kullandığı rehberlerdir. Bundan yaklaşık 2500 yıl önce ortaya aşağıda vereceğim itirazı ortaya koyan birisi şüphesiz bir filozof olarak nitelendirilmelidir.

“Tanrılar ve insanlar arasında en büyük olan, ne biçim, ne düşünce

bakımından insanlara benzer olmayan tek bir Tanrı” … “0, tümüyle göz, tümüyle düşünce, tümüyle kulaktır” … ” Hiçbir zorluk çekmeksizin her şeyi zihninin gücüyle yönetir” … “En ufak bir hareket

yapmaksızın her zaman aynı yerde durur ve ona bazen bir tarafa,

bazen başka bir tarafa gitmek yakışmaz.”

 Uzun bir ömür sürdüğünü bildiğimiz Ksenophanes bir gezgindir. Hayatı ile ilgili bilgileri bize Aristoteles, Diogenes Laertius, Sextus Empiricus ve İskenderiye’li Clemens aktarmaktadır. O aynı zamanda lir çalan yoksul bir şairdir ve sadece kendi eserlerini seslendirmektedir. Rhapsod denen şairler başkaları tarafından yazılmış eserleri seslendiren gezgin şairlerdir ve ekonomik durumları da oldukça iyidir. Fakirliğinden ötürü Syrakuza kralı Hieron tarafından kendisi ile alay edilmiştir. Maddiyatı önemsemediğinden mi yoksa halkın inançlarına muhalif olduğundan dolayı mı para kazanamadığı bilinmemektedir. Belirtmeliyim ki; günümüzde olduğu gibi popüler kültür her zaman daha fazla ekonomik değer yaratma potansiyeline sahiptir. Ksenophanes’in mitolojik tanrılar hakkında düşündükleri göz önünde bulundurulursa neden fakir olduğu aslında anlaşılabilir. Hakikat bazen yalnız yürür hayatın dolambaçlı yollarında.

Gezgin Ksenophanes tanrı tasavvurunu şekillendirirken birilerinden etkilenmiş midir yoksa akıl yürüterek mi belirli sonuçlara varmıştır? Bu konuda söylenecek olanlar ancak birer tahminden ibaret olabilir. Gezginlerin farklı kültürlerle ve insanlarla temas ettikleri bir gerçektir. Farklı insanlarla temas etmek demek farklı düşüncelerle de temas etme olanağı demektir. Her ne olursa olsun onun ortaya koyduğu düşünceler yaşadığı toplum açısından oldukça ileridedir denebilir. Şimdi de içinde yaşadığı toplumum tanrı tasavvurunu nasıl eleştirdiğine bakalım.

“Homeros ve Hesiodos tanrılara, insanlar arasında ne kadar ayıp ve

kusur varsa hepsini yüklemişlerdir: Hırsızlık, zina ve birbirlerini

kandırma” … “İnsanlar tanrıların kendileri gibi doğmuş olduklarını ve kendilerinkine benzeyen elbiseleri, sesleri ve biçimleri olduğunu sanmaktadırlar” … ” Evet, eğer öküzleri n, atların ve aslanların elleri olsaydı ve onlar elleriyle insanlar gibi resim yapmasını ve sanat

eserleri meydana getirmesini bilselerdi, adar tanrıların biçimlerini

atlarınkine, öküzler öküzlerinkine benzer çizerierdi ve onların her

birine de kendi türlerine uygun bedenler verdirirlerdi” … “Habeşler:

tanrılarının kara ve basık burunlu, Trakyalılar ise mavi gözlü ve kızıl saçlı olduklarını söylerler.”

 Burada dikkatimizi çeken şey aslında hepimizin bildiği bir kavramı farklı bir biçimde de olsa ifade etmiş olmasıdır. Tanrıları insanlar yarattı şeklinde ifade edilebilecek bu düşünce ilk defa onunla dile gelmiş oldu. Burada modern çağda bu cümleye yüklenen anlamdan farklı bir tutum var. Ksenophanes mitolojik tanrıların insan ürün olduğunu, ancak buna karşılık gerçek bir tek tanrının var olduğunu ve bu tanrının mükemmel niteliklere sahip olduğunu kabul ediyordu. Kimine göre onun düşüncesinde evren ve tanrı Panteizm’de olduğu gibi özdeştir. Elimizde onun eserlerinden fazlaca bir şey kalmadığı için aslında bu da sadece bir tahminden ibarettir.

Onun daha muhteşem bir özelliği de, başka milletleri öne sürerek kendi toplumunun anlayışını eleştirmesidir. Voltaire ve Montesquieu da benzer bir yöntemle eleştirilerini dile getirmeye çalışmışlardır. Bu, kilisenin gücünü koruduğu böyle bir dönemde, engizisyona uğramamak için belki de iyi bir yöntemdir. Bu yöntemlere dolaylı saldırı ve paralellik kurma denmektedir.

Aristoteles’e göre o varlığı bir olarak kabul eden ve bu birin tanrı olduğunu kabul eden ilk filozoftur. Parmenides ve başka filozoflarda da gördüğümüz tanrının küre şeklinde olması düşüncesi ilk defa onun tarafından dile getirilmiştir. Teophrastos bu bilgiyi tekrarlayarak teyit etmiştir. Bu anlayış madde dışı olmayan ama bir yandan da madde dışı olan bir tanrı tasavvurudur. Maddeye içkin bir logosun egemenliği altındaki evren yine onun tarafından idare edilmektedir. O her şeyin bilen, duyan ve gören küre şeklindeki tek bir tanrıdır. Her şeyi kolaylıkla zihninin gücü ile yöneten tanrı aynı zamanda maddeye aşkındır. Bu anlamda onun fikirleri tam manasıyla Panteizm ile örtüşmemektedir ve daha çok Panenteizm’i çağrıştırmaktadır.

Bu durumda zihin aslında maddenin dışında bir yerlerde değildir. Zihnin de maddi yapısı vardır. Tanrı görebildiğine ve duyabildiğine göre duyulara da sahiptir. Daha büyük bir ihtimal ile tanrı evrenin kendisi değil; onu hareket ettiren, dönüştüren ve idare eden logostur. Tanrı duyar ama kulağı yoktur, tanrı görür ama gözü yoktur, tanrı saf zihindir ancak bir beyni yoktur ve tüm bunlara da ihtiyacı yoktur. Tanrı ona göre hareketsizdir. Hareket etmek bir anlamda bir eksikliktir ve ona yakışmaz. Buna karşılık, hareket etmeden saf zihin gücü ile her şeyi hareket ettiren de odur. Aristoteles’in muharrik-i evvel (ilk hareket ettirici) düşüncesinin bir benzeri ile karşı karşıya olduğumuz aşikardır.

O var olan şeyler arasında en mükemmel olanın nasıl olması gerektiğini düşünüp böyle bir sonuca varmış olabilir; nitekim meseleyi bu şekilde kabul eden filozoflar vardır. Hareket aslında bir anlamda sonluluğa da işaret ettiğinden tanrıda böyle bir özellik ona göre olmamalıdır. Nitekim şöyle demiştir: “Ona bazen bir tarafa, bazen başka bir tarafa doğru gitmek yakışmaz.” Oraya buraya koşuşturup duran bir tanrı, onun mükemmel varlık düşüncesine de uygun düşmemektedir.

Olimpiyatlarla ilgili de bir iki söz etmekten çekinmemiştir. Antik Yunan’da egzersiz ve fiziki güzellik önemli bir yer tutmaktadır; o ise bundan hiç mi hiç etkilenmiş gibi görünmemektedir. Aşağıda dizeleri bize bu konuda daha net bir fikir verecektir.

“İnsanlar arasında yumruk dövüşünde, pentatlonda veya güreşte

usta bir adam olsaydı, hatta hızlı koşma bakımından usta bir adam

olsaydı -ki oyunlarda insanların bunlardan daha fazla önem verdikleri bir şey yoktur; site daha iyi yönetilmiş olmazdı.”

 Söylemek istediği açıktır; fizik güzelliği yani maddi güzellikten daha önemli şey ruh güzelliği yani doğru çalışan bir zihindir. Pisagor ve Platon aynı şeyi söylemiyor muydu? Maddi olana karşı zihin! Bazıları onun bir filozof olup olmadığını tartışadursun; bizde hatırlatalım. Parmenides bir anlamda onun öğrencisi sayılabilir. Parmenides gibi büyük bir rasyonalist filozofun onunla ilgilenmiş olması bile büyük bir göstergedir. Parmenides Herakleitos çekişmesinden Ksenophanes de payını şüphesiz almıştır. Bu noktada Herakleitos’a ait şu fragmanı hatırlatmak isterim.

“Çok bilmek öğretmez akıllı olmayı,

Öğretse Hesiodos’la Pythagoras’a öğretirdi, bir de Ksenophanes’le Hekataios’a.”

 İki filozofun çekişme aslında aynı zamanda bir olumlamadır. Eleştiri muhatap alınana yöneltilir. Geleceğin felsefesini şekillendirecek olan bu büyük çekişme esasen hareket etrafında dönüyordu. Bir olan Tanrı (logos) fikri her ikisinde de vardır. Saf zihin gücüyle her şeyi evirip çevirmektedir; düşünceleri arasındaki temel fark hareketin varlığı-yokluğu meselesidir. Birinde her şey değişim halindedir diğerinde ise kesinlikle hiçbir hareket mevcut değildir. Konumuz bu iki filozof olmamakla birlikte, bu noktada genel olarak böyle bir bilgiyi aktarmayı uygun buldum. Parmenides’te mantığın temellerinin filizlendiğini gözlemleyebiliyoruz. Buna karşılık Herakleitos bilmece gibi daha karanlık bir üslupla düşüncelerini ancak belirli yetkinlikte olanlara yönelttiğini görebiliyoruz.

Ksenophanes’in Kozmogonisi Ve Fiziği

Ksenophanes’in odak noktası şüphesiz ki Milet filozofları ile aynı değil; ancak onun da bu konularda bazı şeyler söylediği rivayet edilir. Küre şeklinde bir göğe sahip düz bir dünya tasarlamıştı. Toprak aşağıya doğru sonsuza dek uzayıp gitmektedir. Evreninin sonlu mu sonsuz mu olduğu onda açık değildir. Güneş ona göre geceleri bir çukura düşmektedir ve sabahları yeni bir güneş doğmaktadır. Yıldızlar geceleri yanan kömür parçalarına benzer ve ona göre yıldızlar gündüzleri söner. Dünya başlangıçta ona göre bir çamurdu; güneşin etkisiyle bir kısım su buharlaştı ve toprak kurudu; böylece günümüzdeki şeklini aldı. Onun karada bazı deniz hayvanlarının fosillerini bulup böyle bir kanaate sahip olduğu söylenir.

Ksenophanes’te Kültür Feslefesi

İnsanlığın tarihsel süreç boyunca geliştiğini, gelişmekte olduğunu ve gelişeceğini (Hegel’i anmanın tam yeri) ortaya koymuştur. İnsan daha ilkelden göreceli olarak daha gelişmiş bir türe doğru zihinsel olarak evrilmektedir. Hegel’in ortaya attığı nihai hakikatin ortaya çıktığı bir ideali biz betimleyemediğimize göre yapabileceğimiz tek şey, geçmişle günümüzü kıyaslamak. İnsanların içinde olduğu merhaleleri incelemek ve günümüz hakkında yargıya varmak en doğru yöntem olacaktır. Ona göre kültür ve uygarlık aşama-aşama insan eliyle gelişmiştir. Hala filozofluğunu tartışanlar var ise; aktardığım şu fragman bu konuya sanırım son noktayı koyacaktır.

“Tanrılar insanlara her şeyi başlangıçtan itibaren vermemişlerdir. İnsanlar araştırma yaparak zamanla en iyiyi bulmuşlardır”

Kaynaklar;

Prf. Dr. Ahmet Arslan

Aristoteles

Diogenes Laertius

Sextus Empiricus

İskenderiye’li Clemens

Herakleitos

Menderes Belediyesi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunu da oku
Deneyim Özne nesneyi kendince algılar. Nesne kendinde şey olduğu gibi algılayan öznede şey de olur. Öznede şey olurken aslında kendinde…
Cresta Posts Box by CP