
Bu yazıda farklı bir yöntem denemek istiyorum. Parmenides’in daha kolay anlaşılabileceğini düşündüğüm bu yazıda, liste-tablo metodunu uygun gördüm. Birçok gereksiz teferruatın içinde felsefenin kaybolup gitmesini engellemek ve daha geniş kitlelere felsefi düşünceyi sevdirmek için bu riski almanın uygun olacağını düşünüyorum.
Doğum Yeri: Elea (İtalya’nın güneyi)
Doğum Tarihi: Tahminen milattan önce 515- 560 arasında
Olgunluk Dönemi: 69. olimpiyatlar
Babası: Pyres
Hocası Veya Hocaları: Ksenophanes – Anaksimandros (daha zayıf ihtimal) – Ameinias
Ksenophanes yazısını inceleyin.
Anaksimandros yazısını inceleyin.
Eseri: Günümüze ‘Doğa Üzerine’ adlı eserinden bazı fragmanlar ulaşmıştır. Bakınız: Gurur SEV – Doğa Hakkında – Şiir çevirisi
Çağı: Sokrates öncesi felsefe
Okulu: Elea okulu
İlgi Alanları: Metafizik, varlık felsefesi (ontoloji) ve mantık
Etkilendikleri: Anaksimenes, Anaksimandros, Ksenophanes, Herakleitos, Pisagor
Herakleiots yazısını inceleyin.
Parmenides’in Hayatı
Onun hayatı hakkında sınırlı bilgilere Platon, Arisatoteles ve Diogenes Laertius gibi filozoflardan ulaşıyoruz. Platon Parmenides’in öğrencisi Zenon ile birlikte 65 yaşlarında iken Atina’ya uğradığını yazar. Sokrates o sıralarda delikanlılık çağındadır. Platon’un anlatımına göre Parmenides ve Zenon genç Sokrates’le tanışmışlardır. Felsefenin bu iki devi ile Sokrates’in tartıştıkları da söylenenler arasındadır. Platon’a atfedilen Parmenides diyaloğunun, bu karşılaşmadan esinlenerek yazıldığını düşünmek mantıklıdır. Karşılaştıkları sırada meşhur Atina bayramı kutlamaları yapılıyordu. Belirttiğim tarihlerin güvenirliği, yapılan çeşitli hesaplamalarla şüpheli bulunmuştur. Konumuz, yani felsefe açısından bu bilgiler çok da önemli değildir.
Aristo, Elea okulunun kurucusu olarak Ksenophanes’i göstermektedir. Diogenes Laertius, Parmenides’in ondan ders aldığını ancak kendi yoluna gittiğini belirtir. Parmenides asil ve zengin bir aileden geliyordu, fakat asıl peşinden gittiği kişi, yoksul bir adam olan Ameinias’tı. Hakkında çok fazla bilmediğimiz bu adamı takip eden Parmenides, ölümünden sonra onun adına bir tapınak dikmiştir. Ameinias hakkında tek bildiğimiz şey, onun bir Pisagorcu olduğudur. Yaşadığı ve doğduğu yer olan Elea, Haritada da görülebileceği gibi, İtalya’nın güneyinde, Lucania bölgesinde, Paestum’un yaklaşık 40 km güneydoğusunda yer alır.
Parmenides yaşadığı şehirde bir yasa koyucu ve devlet adamıdır. Onun Ksenophanes’ten mi yoksa Pisagor’dan mı daha çok etkilendiği tartışılagelen konulardan birisidir. Bu tartışmalarda yapılan en temel hata, felsefeyi ve filozofları birbirinden kopuk bir sürecin parçaları olarak değerlendirmektir. Tüm felsefe tarihi ve filozoflar, şu veya bu şekilde birbirlerine bağlıdır. Bu gerçeği kabullenmek, tabir doğru ise; tam felsefenin üzerinde oturan Türk aklı için oldukça zordur. Ülkemizde felsefe ile gerçekten uğraşan çok az sayıda insan bulunduğundan, tablonun bütününü görenlerin sayısı da oldukça azdır. Bir şekilde tercüme işleri ile veya felsefe tarihi ile meşgul olanların tikelde boğulup gittiklerini söylemeden edemeyeceğim. Ortalıkta fazlaca görünenlere karşılık, felsefe ile gerçek bir bağ kuran gizli kahramanlar, bu sanatla uğraşma azmimi diri tutuyor.
Elea şehrinde, kamu idaresi ile meşgul olan, yüksek makama sahip memurlar, her yıl Parmenides’in koyduğu yasalara bağlı kalacaklarına yemin ediyorlardı. Elea şehri Aristokratlar tarafından idare ediliyordu; yani yönetim biçimi Aristokrasiydi. Parmenides felsefesini şiir şeklinde ortaya koymuştur. Ksenophanes’in de gezgin bir şair olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda; yöntem olarak ondan esinlenmiş olabileceğini düşünebiliriz. Parmenides ve Ksenophanes’in şiirle felsefe yapan ilk filozoflar olduğunu söylemek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Parmenides Şiiri Yanlış Anlaşıldı
Şiirin girişinden bir bölüm aktarmak istiyorum;
Ve Tanrıça beni nazikçe buyur etti, aldı eline sağ elimi,
söyledi bana doğruca şu sözleri:
Ey delikanlı! Ölümsüz sürücüler eşliğinde,
atlarca taşınarak gelen evimize, hoş geldin,
kötü kader değil neden olan çıkmana bu yola,
zira bu yol dışındadır insanların gezindiklerinin,
ama hem hak hem de adalet. Zorunlu ama hepsini
öğrenmen;
bir yandan Hakikatin iyice yuvarlanmış sarsılmaz
yüreğini,
bir yandansa fanilerin içinde hakiki inanç olmayan
sanılarını.
Şiirinden yola çıkarak onun kendisine vahiy yakıştırdığını düşünenler uluslararası çevrelerde bizi sahiden de utandırmaktadırlar. Şiirden, belagatten ve Yunan edebiyatından zerre nasibi olmayan bazı ahmakların sığ bakışları, onun felsefe sanatına yaptığı muazzam katkıları gölgelemektedir. Komik olan şudur; Ksenophanes mitolojiye en ağır eleştiriyi getiren ilk filozoflardan birisidir; Parmenides de Aristo, Platon ve Diogenes’e göre Ksenophanes’in öğrencisidir. Çeşitli şekillerde Pisagor’dan da etkilendiğini ve felsefesi ile Herakleitos’u karşısına aldığını kabul edelim. Kendinden önceki bütün gelenekten haberdar olan bu filozof üstelik de mantığın kurucu babasıdır. Kendisine vahiy geldiğini ve felsefesini bu şekilde temellendirdiğini iddia etmek, Türk felsefe geleneği açısından bir utançtır.
Yunan mitolojisinde tasvir edilen tanrılardan birinden vahiy almak şöyle dursun, tek bir tanrıya atıf yapan şiiri, Homeros’un ve Hesiodos’un tasarımlarının bir anlamda kökten reddiyesidir.
Parmenides’in Felsefesi
1- Varlık vardır yokluk yoktur: Şeyler bir illüzyon olarak bile olsa şu veya bu şekilde vardır. Var olanın, yani form alanın temeli yine var olanlardır. Yokluk; yani tahayyül edilemeyen, kanunsuz ve tanımlanamayan boşluk mümkün değildir. Varlık varlıktan gelir ve varlığa döner. Bilinemeyen ve dile getirilemeyen şey, var olmayan yokluktur. Yokluk üzerine ne düşünülebilir ne de konuşulabilir.
Varlık temelde şu 3 hal üzere bulunabilir;
a) Varlık vardır
b) Varlık yoktur
c) Varlık hem vardır hem de yoktur
Parmenides’e göre b ve c seçenekleri söz konusu bile olamaz. Varlık hem var hem de yok nasıl olabilir? Her şeyin dönüştüğünü, hareket ettiğini, özdeşliğin mümkün olmadığını ve arkhe’nin (ilkenin) aslında dönüşümün kendisi olduğunu söyleyen Herakleitos‘tur. Birazdan da göreceğimiz gibi, Parmenides ‘Varlık vardır.’ önermesini benimsemiş gibi dursa da; algılanan şeyleri bir illüzyona indirgeyerek aslında kendisi de ‘Varlık hem vardır hem de yoktur.’ demiştir. Buna itiraz edecek felsefe tarikatı müritlerinde beyinden eser olmadığından, onların eleştirilerini rahatsız edici bir eşek anırmasına özdeş tutacağım. Eğer ahmaklardan oluşan böyle bir felsefe tarikatı ve müritleri yoksa; bu cümleleri üzerine alacak birisi de yok demektir.
Varlık yoktur meselesine gelince; bunu da dikkatli bir şekilde incelemek gerekir. Varlığın olmaması aslında yokluk, yani boşluk demektir. Kanunsuz, hayal edilemeyen, tasavvur edilemeyen ve üzerine konuşulamayan böyle bir boşluk mümkün değildir. Atomculara göre hareket için boşluğa, yani yokluğa ihtiyaç vardır. Yokluk mümkün olmadığına ve her yer dolu olduğuna göre, hareket mümkün değildir.
Hareket yoktur: Yokluk yoktur, varlık vardır önermesinin doğal sonu olarak her yer dolu olmalıdır. Madem her yer doludur ve boşluk yoktur, o halde hareket de yoktur. Varlık vardır totolojik bir önermedir. Ona göre değişim, devinim, hareket, oluşum, bozuluş ve çeşitlilik yoktur. Her yer dolu olduğuna göre ve yokluk, yani boşluk da var olmadığına göre hareket de yoktur. Genesis bir illüzyon ve yanılsamadır. O halde varlık dediği şey nedir? Onun varlık olarak kabul ettiği tek şey birliktir. Bu birlik dışında varlık yoktur ve bu birlik hiç şüphe yok ki tanrıya işaret etmektedir. Birlik gerçek vardır ve aslında bu önermenin doğal sonucu olarak her şey bu birliğin bir parçasıdır. Duyularımız güvenilmez birer yoldaş olarak aldatır bizi; sadece ince bir kavrayışa sahip olan filozoflar görebilir gerçeği. Faniler, yani sıradan insanlar bu sanıların içinde, gerçekten uzak yaşamaktadırlar. Bu akıl yürütme şeklinde ortaya çelişkilerin çıktığını rahatlıkla görebiliriz. Madem varlık birdir; o halde yanılanlar kimdir? Her şey bir yanılsama ise; sanı içinde olanların kendileri de bir yanılsamadır. Bu birlikten filozoflar, sıradan insanlar ve tanrının bizzat içinde yer aldığı bir üçleme çıkmaktadır. Bu üçlemeye bir varlık türü olarak kabul edersek sanıları, bilinçsiz canlıları ve şeyleri de koyabiliriz.
“…bir yandansa fanilerin içinde hakiki inanç olmayan sanılarını.”
Kafasında ontolojik durumumuzu tam oturtamadığını anlıyoruz. Epistemolojik olarak varlık durumumuzla ilgili bir bilgiye ulaşmamız neredeyse imkansız gibidir. Bu güne kadar bu konuda ortaya tutarlı bir kuram konulabilmiş değildir. İslam filozofları tanrının şeyleri yoktan var ettiğini ileri sürmüşlerdir. Bu düşüncenin ortaya çıkardığı problemleri tam olarak tartışmadan böyle bir sonuca varmalarının belirli bir sebebi vardır. Eğer yaratımı bu şekilde tasvir etmeselerdi; var olan şeyler içinde bir başlangıç belirlemeleri imkansız olacaktı. Maddenin, yani şeylerin bu durumda başlangıcı ve sonu olamazdı. Tanrı gibi şeyler de kadim olmak zorundaydı. Bu problemin içinden çıkamadıkları için yoktan var etme kavramını öne sürdüler.
Tanrı ve yokluk bu tezde bir arada ve birlikte ayrı-ayrı birer varlık teşkil etmelidir. Bununla da bitmez; yokluktan varlığa gelen şeyler için ayrı bir mekan daha gereklidir. Böylece tanrı, yokluk, varlık ve varlığın içinde olduğu bir mekan ortaya çıkmış oldu. Daha da dikkatli düşünenler için bu durumda tanrı için de bir mekana ihtiyaç duyacağımız açıktır. Tanrı ve içinde olduğu mekan şurada, yokluk öbür tarafta, varlıklar ve içinde bulundukları mekan da beri tarafta… İleride ontoloji konusunu başlı başına işleyeceğiz.
Düşünmekle var olmak aynı şeydir: Parmenides’in bazı problemleri varlığı zihinle özdeş kılarak aşmaya çalıştığı görülebilir. Gerçekte var olan şey sadece zihindir. Olup bitenler ona göre zihnin içinde olup bitiyor olsa gerektir. Ontoloji sorununu tek olandan pay alan tanrısal zihinle aşmak istemiş olabilir; ki izlediği yönteme göre müracaat edebileceği tek yoldur.
Bak yine de mevcut olmayanlar,
akıl bakımından mevcutlar kesinlikle;
zira kesmeyecek varolanın varolanla bir bağa sahip olmasını;
ne dağıtarak her yandan her şekilde bir düzene göre,
ne de getirerek bir araya.
Ona göre şeyler zihinde var olmaktadır. Duyular bir gerçeklik algısı yaratmaktadır. Parmenides’e göre her şey zihinde olup bittiğine göre, duyuların bizzat kendisi de zihinde var olmalıdır. Şeyleri zihinde de olsa var kabul ederek, hareketi de aslında zihinde var olan bir olgu olarak kabul etmek zorunda kalmıştır. Herakleitos’a karşı çıkarken aslında bir yandan da onu tasdik etmiş oluyordu. Hareket ister zihinde ister zihin dışında bir yerde olsun; şu veya bu şekilde var olmak zorundadır. Zihinde var olan şeylerin hareketsiz bir şekilde öylece durduğunu kabul edemeyeceğine göre, Herakleitos’un zihniyle ördüğü gizemli örümcek ağı Parmenides’i de tuzağına doğru çekiyordu. Zihinde de olsa hareketi, değişimi, dönüşümü ve oluşumu kabul etmiş oluyordu. O sanıldığı gibi evreni durduran bir filozof değildir; tam tersine hareketi başka bir alana aksiyomu gereği zorunlu olarak taşıyan birisidir.
Var olan hep var olagelmiştir: Varlık ona göre hep var olmuştur. Yoklukta varlığın potansiyeli var olamayacağına göre; varlık zorunlu olarak hep vardır. Bir şeyler var ise; bu şeyler zihinde var olsa bile, zihinde bu anlamda bir varlıktır. Yani hem zihinde olanlar hem de zihnin kendisi farklı varlık türleri olmasına rağmen, yine de birer varlıktırlar. Madem varlıktırlar, o halde başlangıçsız olarak hep var olmaları gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında aslında hep de var olacaklardır.
Bir şey diğer bir şeyi etkileyebiliyor ise; aslında ontolojik durumlarının çok da önemi yoktur. Duyumsadığımız acı gerçektir. Özlemlerimiz, düşüncelerimiz ve duygularımız varlık durumları her ne olursa olsun gerçektir. Birlik durumunun doğuracağı sorunu aşmak için varlığı zihne indirgemektedir. Bu da aslında tanrının bizzat kendi zihnidir.
Gerçek sadece zihin ile kavranır: Zihin işlevi olan bir mekanizmadır. Şiirinde muğlak kanıtı Logos ile ayıklamaktan bahseder. Zihin doğruyu kavramakta kullanılabilecek tek güvenilir kaynaktır. Duyular bizi aldatmaktadır. Duyuların aldatıcılığı; duyguların ve dürtülerin etkisi Logosun yolunda yürümesini zorlaştırmaktadır. Yani akıl bunların etkisinin önce farkına varacaktır, sonra zihni bu etkilerden arındıracaktır ve en sonunda doğru düşünme yöntemi ile gerçeği kavrayacaktır.
Bir’in nitelikleri;
Oluşmamıştır ve bozulmaz: Hep vardı ve hep var olacak.
Eksiksiz ve sarsılmaz: Var olan tek mükemmel şey o olduğu için onun için sarsılma gibi şeyler söz konusu değildir. İnsanların duyumsadıkları niteliklerin hiç biri onda yoktur. Niteliğe sahip olmak bileşik olmayın için bir zaaf anlamına gelse gerektir.
Ereksizdir: Şu illüzyonun içinde olup bitenler ona ne bir fayda ne de bir zarar verebilir; o halde bu olup bitenlerin bir amacı da yoktur. Amaç, fanilerin yanılsamalarından ileri gelen ve eksiklik içeren bir kavramdır. İnsan kendine bir amaç koyar ve bu amacı gerçekleştirmek için bir yöntem belirler. Belirlediği yöntemle de kendisine fayda getireceğine inandığı amaca ulaşmaya çalışır. Bu durum bir olan için geçerli olamaz; çünkü gerçekte var olan sadece o olduğu için, ne herhangi bir şey ne de kendisi, kendisine ne bir fayda ve ne de bir zarar verebilir. Onun bu durumda ne bir amacı ne de bu amaçtan elde edeceği bir şey vardır.
Evren hep vardı: Madem halihazırda evren vardır; o halde evren için bir başlangıç da söz konusu olamaz. Var olan yokluktan gelemez. Yokluk üzerine ne konuşulabilir ne de düşünülebilir. Ona göre var olan hep aynı (değişmez), bir ve sürekli. Yokluktan varlığa çıkmak imkansızdır; zira yoklukta varlığın potansiyeli yoktur. Zaten yokluğun kendisi de yoktur. Ondan bir şey çıkması beklenemez. Akla aykırı bir şekilde bir anda çıktığını varsayalım; neden bir anda karar verip çıksın. Burada önemli bir konunun açıklığa kavuşturulması lazım. Parmenides burada haklı olarak, modern bilimin Big Bang ile ilgili anlatımlarını doğrudan çürüten bir tez ortaya koyuyor; üstelik de bunu Big Bang gibi bir saçmalığı hiç bilmeden yapıyor.
Bu saçma teoriye göre hiçliğin içinde şu veya bu şekilde orada öylece duran yoğun bir enerji kütlesi vardır. Bu küçük enerji kütlesi oraya nereden, nasıl ve neden gelmiştir; bunun bir izahı yok. Hiçliğin içinde hiç olmayanın nasıl var olmaya devam edebildiğine dair bir temellendirme de yok; yok çünkü temellendirmeye imkan yok. Hadi bütün bu mantıksızlıkları kabul ettik diyelim; sonra da bu enerji dolu küçük kütlenin patlamaya yada genişlemeye bir vakit karar vermesi gerekiyor. Aslında epey şeye karar vermesi gerekiyor;
1- Kendi içinde şeyleri ortaya çıkaracak bir potansiyeli edinmeye
2- Şeyleri ortaya çıkaracak potansiyeli sağlayacak şeyleri tedarik etmeye
3- Hiçliğin içinde ne tanımlanabilen ne de üzerinde konuşulabilen bir yerinde var olmaya
4- Hiçliğin içinde belirli bir süre oyalanmaya
5- Hiçliğin içinde belirli bir süre oyalandıktan sonra genişlemeye yada patlamaya
Sanırım daha fazla açmama gerek olmadan okur maddelerdeki tutarsızlıkları; yani mantık hatalarını kavrayacaktır. Parmenides çok büyük bir filozoftur. O mantığın kurucu babası olarak saçma tuzaklara düşmekten çok uzak bir dehadır. Onu saygıyla anmaktan başka elimizden ne gelir? Hiçlikten yola çıkarak ortaya attığınız evren teorileri sahiden de akılsız hayvanlarda bile karşılık bulacak cinsten değildir. Fizikçilerin ve asrto-fizikçilerin böylesi utanç verici bir teorinin peşinden uzun yıllar gitmeleri aslında felsefe ile bir ilişkilerinin olmamasından kaynaklanıyor. Oysa bu branşlarda belirli bir yetkinliğe gelmek isteyenlerin felsefe ile mutlaka ilgilenmeleri gerekmektedir. Einstein izafiyet teorisini akıl yürüterek ortaya koydu. Laboratuvar ve gözlem daha sonra onun bu keşfini tasdik etti.
Fizik gibi pozitif bilimlerin felsefeden uzak durmaları hem bizzat bilim dallarının kendisi için hem de insanlık için iyi değildir. Evrensel olanın tikelin çıkarlarına alet edilip kötüye kullanılma ihtimali de cabası…
Oluş ve bozuluş yoktur: Değişmeyen tek şey değişimin kendisi demişti Herakleitos. Etrafını gözleyen birisi için böyle bir sonuca varmak neredeyse kaçınılmazdır. Bir şey varlığa gelecekse başka bir şey de varlığını yitirecektir. Evren var olanla dolu olduğuna göre ve yokluk yani boşluk var olmadığına göre oluş ve bozuluş nasıl mümkün olabilir? Her şey ona göre bölünemez bir birlikten ibarettir. Ne şurada daha az ne orada daha fazla bir şeydir. Çevrede olup bitenden habersiz olduğunu düşünmek ahmaklık olur. Kendisi de baktığında bir hareket görüyordu; ama bu hareket anlamına gelen oluş ve bozuluşta bir tutarsızlık keşfetmişti. Bir şeyin başka bir yere gidebilmesi için boşluğa ihtiyaç vardı; fakat yokluk ona göre mümkün olmadığına göre hareket de gerçekte var olamazdı. Fenomenal düzeyde kuarklar protonları, elektronları ve nötronları; bunlar da atomu oluşturuyor. Atom çekirdeğinin etrafında şu veya bu şekilde dönen parçalar neyin içinde hareket ediyorlar? Bu bir boşluk olamaz; zira boşlukta, yani yoklukta harekete imkan veren bir yasa ve madde var olamaz. Bu bizi sonsuz küçükler sorununa götürür. Ulaştığımız her küçük parça başka bir küçük parçaya dayanmak zorunda kalacaktır. Bu böylece sonsuza kadar gidecektir.
Karşısında durduğumuz büyük iki sorun; mantığın ilkelerinin varlığa gerçekte nasıl uygulanacağı veya uygulanıp uygulanamayacağıdır. Özdeşlik gibi varlıkta mümkün olmayan ancak zihinde formel olarak tasarlanan ilkelere karşılık, varlıkta kesinlikle vazgeçilmez olan ilkeler de vardır. Bazı felsefeciler burada bir ayrıma giderek, ontoloji alanının zorluğundan kendilerini kurtarmak ister gibidirler. Topu taca atmak gibi bir şey… Aklının yetmediği yerde kendi tasarladığı ideolojik felsefe anlayışına uymayan yerleri görmezden gelmek ve bir kenarda çürümeye terke etmek karşılaştığım en yaygın tutumdur.
Mekanik açıklamalara çok güvenenler, bir insanı 12 saat uykuda ve 12 saat ayakta hayal etsinler. Bu insanın hem uykuda hem de ayakta farklı fakat tutarlı birer hayatı olsun. Yani uyku dediğimiz fazda da bir işi, eşi, ve çocukları olsun. Devam eden ve tutarlı bir hayatı uykusunda da yaşasın. Uyanınca da gerçek olarak kabul ettiğimiz hayatına devam etsin. 5 duyu her iki tarafta da çalıştığından hangisinin gerçek hangisinin illüzyon olduğunu ayırt edemeyecek. Maddeye atfettiğimiz gerçeklik duyularla temellendiriliyor ise; hangi hayatın gerçek olduğunu bilmek kesinlikle mümkün olmayacaktır. Birisi dese ki senin şu hayatın sahte; bunu mantıklı bir şekilde nasıl temellendirecektir? 2 hayatı birden yaşaması böyle bir durumda oldukça zor olacaktır; fakat yine de imkansız olmayacaktır. Her iki hayatı da birbirine eşit derecede gerçek olacaktır. Bir hayatta uykuya daldığında öbür hayattaki gerçekliğe uyanacaktır. Hangisinin uyku hangisinin gerçek dediğimiz hayat olduğunu anlamamıza imkan olmayacaktır.
Descartes – Berkeley Felsefelerinin Parmenides Felsefesi İle Kıyaslanması
Descartes, Berkeley ve Parmenides arasında felsefi bir ilişki kurmak oldukça ilginçtir. Bu üç filozof da varlık, bilgi ve gerçeklik üzerine derinlemesine düşünmüşlerdir, ancak farklı dönemlerde yaşamışlar ve farklı felsefi geleneklerin temsilcileridirler. Ancak, onların düşünceleri arasında bazı benzerlikler ve farklar bulunmaktadır. İşte bu filozofların felsefeleri arasındaki potansiyel ilişkiler:
1. Varlık ve Gerçeklik Üzerine Düşünceler:
- Parmenides: Parmenides için varlık değişmez, bölünmez ve ebedidir. Ona göre, “var olan şey var olabilir ve var olmayan şey var olamaz.” Bu, değişimin ve çeşitliliğin bir yanılsama olduğu anlamına gelir. Gerçeklik, değişmez ve bölünmez bir bütündür.
- Descartes: Descartes için gerçekliğin temeli “Cogito, ergo sum” yani “Düşünüyorum, öyleyse varım” ilkesidir. Bu, bireyin kendi varlığının ve düşüncelerinin kesin bir şekilde bilinebileceği anlamına gelir. Ancak dış dünya hakkındaki bilgimiz şüpheye açıktır.
- Berkeley: Berkeley için maddi dünya bağımsız bir varlık olarak mevcut değildir. Ona göre, var olmak algılanmak demektir (“Esse est percipi”). Bu, dış dünyanın sadece zihinlerde var olduğu anlamına gelir.
2. Bilgi ve Algı Üzerine Düşünceler:
- Parmenides: Parmenides, duyusal deneyimlerin yanıltıcı olduğuna inanıyordu. Gerçek bilgi, akıl yoluyla elde edilir.
- Descartes: Descartes da duyusal deneyimlerin güvenilmez olduğuna inanıyordu. Gerçek bilgi, şüphe ederek ve akıl yoluyla elde edilir.
- Berkeley: Berkeley, maddi nesnelerin bağımsız bir varlığının olmadığına inanıyordu. Ona göre, nesneler sadece zihinlerde algılandığı için var olurlar.
İlişki:
- Hem Parmenides hem de Descartes, duyusal deneyimlerin güvenilmez olduğuna inanırlar. Ancak, Parmenides için gerçeklik değişmez bir bütündür, Descartes için ise bireyin kendi varlığı ve düşünceleri kesindir.
- Berkeley’in felsefesi, Descartes’ın şüpheciliğini bir adım daha ileri götürür. Descartes dış dünyanın varlığını sorgularken, Berkeley dış dünyanın bağımsız bir varlık olarak mevcut olmadığını savunur.
- Parmenides ve Berkeley arasında, gerçekliğin doğası ve varlığın ne anlama geldiği konusunda bazı benzerlikler bulunmaktadır. Her iki filozof da gerçekliğin duyusal deneyimlerle sınırlı olmadığına inanır.
Sonuç olarak, bu üç filozof arasında hem benzerlikler hem de farklar bulunmaktadır. Ancak, hepsi de varlık, bilgi ve gerçeklik üzerine derinlemesine düşünmüşler ve bu konularda özgün felsefi yaklaşımlar geliştirmişlerdir.
Parmenides’te Mantık
Parmenides, antik Yunan filozofları arasında mantığı özellikle etkili bir şekilde kullanan isimlerden biridir. Onun mantığı kullanma biçimi, özellikle onun tek şiirsel eseri olan “Doğa Üzerine” adlı eserinde açıkça görülebilir. İşte Parmenides’te mantığın kullanımı hakkında bazı anahtar noktalar:
1. İkili Yol: Parmenides’in eserinde iki yol tanıtılır: “Varlık Yolu” ve “Yokluk Yolu”. Parmenides, bu iki yolu tanımlarken mantıklı bir ayrım yapar. Varlık yolunda, “var olan şey var olabilir ve var olmayan şey var olamaz” ilkesini savunur. Yokluk yolunda ise, bu ilkenin tersini savunur. Ancak Parmenides için sadece varlık yolu gerçek ve mantıklıdır.
2. Reddiye Yöntemi: Parmenides, duyusal deneyimlere dayanan geleneksel görüşleri reddeder. Bu reddiye, mantıklı bir argümantasyonla yapılır. Özellikle değişimin ve çeşitliliğin bir yanılsama olduğunu savunarak, gerçekliğin değişmez, bölünmez ve ebedi olduğunu ileri sürer.
3. Kesin ve Değişmez Bir Gerçeklik: Parmenides, gerçekliğin değişmez ve kesin olduğunu savunur. Bu görüşünü savunurken, değişimin mantıksız olduğunu ve gerçekliğin bir bütün olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürer.
4. Duyusal Deneyimlerin Yanıltıcılığı: Parmenides, duyusal deneyimlerin yanıltıcı olduğunu ve gerçek bilginin akıl yoluyla elde edilmesi gerektiğini savunur. Bu argüman, mantıklı bir temele dayanır. Duyusal deneyimlerin sürekli değişen ve çelişkili doğası, onların güvenilmez olduğunu gösterir.
5. Kesin Ayrımlar: Parmenides’in mantığı, kesin ayrımlara dayanır. Özellikle varlık ve yokluk, oluş ve yok oluş gibi kavramları kesin bir şekilde ayırarak, bu kavramların bir arada bulunamayacağını savunur.
Sonuç olarak, Parmenides, antik Yunan felsefesinde mantığı özellikle etkili bir şekilde kullanan filozoflardan biridir. Onun mantıklı argümantasyonları, felsefenin doğasını ve yöntemini şekillendiren temel unsurlardan biri olmuştur.
Aristoteles’te Parmenides
Aristoteles, antik Yunan filozoflarından birçok ismi eserlerinde ele almış ve yorumlamıştır. Parmenides de bu filozoflardan biridir. Aristoteles, Parmenides’in felsefesini çeşitli eserlerinde değerlendirirken, onun düşüncelerini hem eleştirmiş hem de bazı yönlerden takdir etmiştir.
Aristoteles’in Parmenides hakkında yaptığı bazı değerlendirmeler şunlardır:
1. “Metafizik”te Parmenides: Aristoteles, “Metafizik” adlı eserinde Parmenides’in varlık anlayışını ele alır. Parmenides’in “var olan şey var olabilir ve var olmayan şey var olamaz” ilkesini değerlendirirken, bu ilkenin bazı mantıklı yönleri olduğunu kabul eder. Ancak, Aristoteles Parmenides’in bu ilkeyi mutlak bir şekilde kabul etmesini eleştirir.
2. “Fizik”te Parmenides: “Fizik” adlı eserinde Aristoteles, Parmenides’in değişimin olmadığına dair görüşünü ele alır. Aristoteles, değişimin gerçek olduğunu savunarak, Parmenides’in bu görüşünü reddeder. Ancak, Parmenides’in bu görüşüne nasıl vardığını anlamaya çalışır ve onun bu konudaki argümanlarını ciddiye alır.
3. “Nikomakhos’a Etik”te Parmenides: Bu eserde Aristoteles, Parmenides’in “tek ve değişmez” varlık anlayışını ele alır. Aristoteles, bu anlayışın bazı mantıklı yönleri olduğunu kabul eder, ancak mutlak bir şekilde kabul edilmesini eleştirir.
4. Eleştirel Yaklaşım: Genel olarak Aristoteles, Parmenides’in felsefesine eleştirel bir yaklaşım sergiler. Ancak, bu eleştiriler yapıcıdır ve Parmenides’in düşüncelerini anlamaya yöneliktir. Aristoteles, Parmenides’in felsefesinin bazı yönlerini takdir ederken, bazı yönlerini de eleştirir.
Sonuç olarak, Aristoteles’in eserlerinde Parmenides hakkında yapılan değerlendirmeler, hem eleştirel hem de takdir edici bir yaklaşımı yansıtmaktadır. Aristoteles, Parmenides’in felsefesini ciddiye alır, ancak kendi felsefi görüşleri doğrultusunda bazı eleştirilerde bulunur.
Parmenides’in Platon’a Etkileri
Parmenides, Platon üzerinde derin bir etkiye sahip olmuştur. Platon, Parmenides’in felsefesini hem eleştirmiş hem de ondan etkilenmiştir. İşte Parmenides’in Platon üzerindeki bazı etkileri:
1. “Parmenides” Diyalogu: Platon’un “Parmenides” adlı diyalogu, Parmenides’in felsefesine doğrudan bir referanstır. Bu diyalogda, genç Sokrat ile yaşlı Parmenides arasında bir konuşma yer alır. Platon, bu diyalogda Parmenides’in varlık anlayışını ve onun “tek ve değişmez” varlık kavramını ele alır. Diyalog, Platon’un Parmenides’in düşüncelerine olan ilgisini ve onun bu düşünceleri nasıl değerlendirdiğini gösterir.
2. İdeal Formlar Teorisi: Platon’un ünlü İdeal Formlar Teorisi, Parmenides’in etkisi altında şekillenmiştir. Parmenides’in “değişmez ve bölünmez” varlık anlayışı, Platon’un İdeal Formlar’ın değişmez ve ebedi olduğu düşüncesine ilham vermiştir. Ancak Platon, Parmenides’in mutlak teklik anlayışından saparak, çokluğun varlığını İdeal Formlar aracılığıyla kabul eder.
3. Duyusal Dünya ve Gerçek Dünya Ayrımı: Parmenides’in duyusal deneyimlerin yanıltıcı olduğu ve gerçek bilginin akıl yoluyla elde edilmesi gerektiği düşüncesi, Platon’un duyusal dünya ile gerçek dünya arasındaki ayrımına ilham vermiştir. Platon, duyusal dünyanın değişken ve yanıltıcı olduğunu, gerçek dünyanın ise İdeal Formlar’da bulunduğunu savunur.
4. Mantık ve Akıl: Parmenides’in mantıklı argümantasyonları ve akıl yoluyla bilgiye ulaşma düşüncesi, Platon’un felsefesinde de önemli bir yer tutar. Platon, Parmenides’in bu yaklaşımını benimseyerek, felsefi sorunları çözmek için mantıklı argümantasyonları ve akıl yoluyla bilgiye ulaşmayı savunur.
Sonuç olarak, Parmenides, Platon’un felsefesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Platon, Parmenides’in düşüncelerini hem eleştirmiş hem de ondan etkilenerek kendi felsefi sistemini oluşturmuştur. Bu etkileşim, Platon’un eserlerinde ve felsefi yaklaşımında açıkça görülebilir.
Platon’nun Parmenides Diyaloğu
Platon’un “Parmenides” diyalogu, felsefi metinler arasında özellikle karmaşık ve derinlemesine bir yapıya sahip olanlardan biridir. Bu diyalog, Platon’un İdeal Formlar teorisini ele alır, sorgular ve derinlemesine inceler. İşte “Parmenides” diyalogunda Platon’un anlatmak istediği bazı anahtar noktalar:
1. İdeal Formlar Teorisinin Sorgulanması: Diyalogun başlangıcında, genç Sokrat’ın İdeal Formlar teorisini savunduğunu görüyoruz. Ancak, yaşlı Parmenides bu teoriyi sorgular ve onun bazı zayıf yönlerini ortaya koyar. Bu, Platon’un kendi teorisini eleştirel bir şekilde değerlendirdiği ve onun zayıf yönlerini kabul ettiği anlamına gelir.
2. Felsefi Eğitimin Önemi: Parmenides, Sokrat’a doğru bir felsefi eğitimin önemini vurgular. Bu, Platon’un felsefi düşünmenin ve sorgulamanın önemine olan inancını yansıtır.
3. Mantıklı Argümantasyon: Diyalogun ikinci bölümünde, Parmenides bir dizi mantıklı argümantasyon sunar. Bu argümantasyonlar, İdeal Formlar teorisinin olası sonuçlarını ve zorluklarını ele alır. Bu bölüm, Platon’un felsefi düşüncenin derinlemesine ve sistematik bir şekilde nasıl yapılması gerektiğine dair görüşlerini yansıtır.
4. Felsefenin Zorlukları: Diyalog, felsefenin zorluklarına ve karmaşıklığına dikkat çeker. Platon, felsefi sorunların basit ve kolay cevaplarla çözülemeyeceğini, ancak derinlemesine düşünme ve sorgulama yoluyla anlaşılabileceğini vurgular.
5. İdeal Formlar Teorisinin Derinlemesine İncelenmesi: Diyalogun genel amacı, İdeal Formlar teorisini derinlemesine incelemek ve onun zayıf yönlerini, olası sonuçlarını ve zorluklarını ortaya koymaktır. Platon, bu diyalogda kendi teorisini eleştirel bir şekilde değerlendirir ve onun zayıf yönlerini kabul eder.
Sonuç olarak, “Parmenides” diyalogu, Platon’un İdeal Formlar teorisini eleştirel bir şekilde değerlendirdiği, felsefi düşüncenin önemini vurguladığı ve felsefenin zorluklarına dikkat çektiği bir metindir. Bu diyalog, Platon’un felsefi düşüncenin derinlemesine ve sistematik bir şekilde nasıl yapılması gerektiğine dair görüşlerini yansıtır.
Platon’un “Parmenides” diyalogunda, İdeal Formlar (İdealar) teorisi, Parmenides ve diğer karakterler tarafından çeşitli açılardan eleştirilir. Bu eleştiriler, Platon’un kendi teorisini sorgulama ve onun zayıf yönlerini değerlendirme çabasının bir yansımasıdır. İşte “Parmenides” diyalogunda İdeal Formlar teorisinin eleştirildiği bazı anahtar noktalar:
1. İdeal Formların Varlığı: Parmenides, İdeal Formların gerçekte nasıl var olduklarına dair sorular sorar. Eğer bu Formlar duyusal dünyadan bağımsızsa, onlarla nasıl ilişki kurulabilir? Bu, İdeal Formların varlığına ve onların gerçek dünyayla olan ilişkisine dair bir sorundur.
2. İdeal Formların Çoğulluğu: Eğer her şey için bir İdeal Form varsa, bu, sonsuz sayıda İdeal Formun var olması anlamına gelir. Örneğin, benzer şeyler için ayrı ayrı İdeal Formlar olması gerektiği sorunu ortaya çıkar. Bu, İdeal Formlar teorisinin pratikte nasıl işlediğine dair bir sorundur.
3. İdeal Formların Katılımı (Methexis): Platon’un İdeal Formlar teorisine göre, duyusal nesneler İdeal Formlara “katılırlar”. Ancak Parmenides, bu “katılım”ın ne anlama geldiğini sorgular. Bir nesnenin bir İdeal Forma nasıl katıldığı veya onunla nasıl ilişki kurduğu belirsizdir.
4. İdeal Formların Tanınması: Eğer İdeal Formlar duyusal dünyadan tamamen bağımsızsa, insanların bu Formları nasıl tanıdığına dair bir sorun ortaya çıkar. İnsanlar bu Formları nerede ve nasıl deneyimler?
5. İdeal Formların Uygulanabilirliği: Parmenides, İdeal Formlar teorisinin sadece soyut kavramlar için mi yoksa somut nesneler için mi geçerli olduğunu sorgular. Örneğin, saç veya çamur gibi basit ve önemsiz şeyler için de İdeal Formlar var mıdır?
Bu eleştiriler, Platon’un İdeal Formlar teorisinin bazı zorluklarını ve sorunlarını ortaya koymaktadır. “Parmenides” diyalogu, Platon’un bu teoriyi eleştirel bir şekilde değerlendirme ve onun zayıf yönlerini sorgulama çabasının bir yansımasıdır.
Parmenides’in Diğer Filozoflara Etkisi
Parmenides, antik Yunan felsefesindeki önemli bir figürdür ve onun düşünceleri, Aristoteles ve Platon dışında birçok filozof üzerinde etkili olmuştur. İşte Parmenides’in bazı diğer filozoflar üzerindeki etkileri:
1. Elea Okulu: Parmenides, Elea Okulu’nun kurucularından biri olarak kabul edilir. Bu okul, Parmenides’in düşüncelerini benimsemiş ve onun felsefesini devam ettirmiştir. Özellikle Zeno ve Melissos, Parmenides’in düşüncelerini savunmuş ve onun felsefesini geliştirmiştir.
2. Zeno: Parmenides’in öğrencisi olan Zeno, onun “tek ve değişmez” varlık anlayışını savunmuştur. Zeno, ünlü paradokslarıyla hareketin ve değişimin imkansız olduğunu ileri sürmüştür. Bu paradokslar, Parmenides’in değişimin bir yanılsama olduğu düşüncesini desteklemektedir.
3. Melissos: Melissos da Parmenides’in düşüncelerini benimsemiş ve onun “tek ve değişmez” varlık anlayışını savunmuştur. Ancak Melissos, Parmenides’in düşüncelerini biraz farklı bir şekilde yorumlamış ve onun felsefesine kendi özgün yorumunu getirmiştir.
4. Atomistler (Leukippos ve Demokritos): Atomistler, Parmenides’in “değişmez” varlık anlayışını benimsemiş, ancak onun “tek” varlık anlayışını reddetmiştir. Onlara göre, evrende sayısız atom bulunmaktadır ve bu atomlar değişmezdir. Ancak bu atomların kombinasyonlarıyla çeşitli maddeler ve nesneler oluşmaktadır.
5. Neoplatonizm: Neoplatonist filozoflar, Parmenides’in “tek ve değişmez” varlık anlayışını benimsemiş ve onun felsefesini Platon’un İdeal Formlar teorisiyle birleştirmiştir. Özellikle Plotinus, Parmenides’in düşüncelerini benimsemiş ve onun felsefesini kendi özgün yorumuyla geliştirmiştir.
6. Modern ve Çağdaş Felsefe: Parmenides’in düşünceleri, modern ve çağdaş felsefede de etkili olmuştur. Özellikle varlık, gerçeklik ve bilgi üzerine yapılan tartışmalarda, Parmenides’in “tek ve değişmez” varlık anlayışına atıfta bulunulmuştur.
Parmenides, antik Yunan felsefesindeki önemli bir figürdür ve onun düşünceleri, birçok farklı filozof ve felsefi okul üzerinde etkili olmuştur. Onun “tek ve değişmez” varlık anlayışı, felsefenin doğasını ve yöntemini şekillendiren temel unsurlardan biri olmuştur.
Parmenides’in Empedokles Üzerine Etkisi
Parmenides, Empedokles’i doğrudan etkilemiştir. Empedokles, Parmenides’in felsefesinden etkilenerek kendi özgün felsefesini geliştirmiştir. Ancak bu etkileşim, Empedokles’in Parmenides’in düşüncelerini tamamen benimsediği anlamına gelmez. Empedokles, Parmenides’in bazı düşüncelerini benimsemiş, bazılarını ise reddetmiştir.
Parmenides’in “tek ve değişmez” varlık anlayışına karşılık, Empedokles dört temel unsur (toprak, hava, ateş ve su) teorisini öne sürmüştür. Bu dört unsur, evrendeki tüm maddelerin ve nesnelerin temel bileşenleridir. Empedokles, bu dört unsurun bir araya gelmesi ve ayrılmasıyla çeşitli maddelerin ve nesnelerin oluştuğunu savunmuştur.
Empedokles’in dört unsur teorisi, Parmenides’in “değişimin bir yanılsama olduğu” düşüncesine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Empedokles, değişimin gerçek olduğunu savunmuş, ancak bu değişimin dört temel unsurun bir araya gelmesi ve ayrılmasıyla gerçekleştiğini ileri sürmüştür.
Ayrıca, Empedokles, evrende iki temel kuvvetin (Aşk ve Nefret) etkili olduğunu savunmuştur. Aşk, dört unsurun bir araya gelmesini sağlarken, Nefret onların ayrılmasına neden olur. Bu kuvvetlerin etkisiyle evrende sürekli bir değişim ve dönüşüm gerçekleşir.
Parmenides, Empedokles’in felsefesinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Ancak Empedokles, Parmenides’in düşüncelerini tamamen benimsememiş, onun düşüncelerine kendi özgün yorumunu getirmiştir.
Empedokles, Parmenides gibi hareketin varlığını reddetmez. Aslında, Empedokles’in felsefesi, hareketin ve değişimin nasıl gerçekleştiğini açıklamaya çalışır. Bu açıdan, Empedokles’in yaklaşımı Parmenides’in statik ve değişmez varlık anlayışından farklıdır.
Empedokles, evrende dört temel unsurun (toprak, hava, ateş ve su) olduğunu öne sürer. Bu unsurların birleşimi ve ayrılmasıyla maddesel değişimler ve hareketler gerçekleşir. Empedokles’e göre, bu birleşme ve ayrılma süreçleri iki temel kuvvet tarafından yönlendirilir: Aşk ve Nefret. Aşk, unsurları bir araya getiren birleştirici bir kuvvettir; Nefret ise onları ayıran ayrıştırıcı bir kuvvettir.
Empedokles’in bu teorisi, hareketin ve değişimin gerçek olduğunu kabul eder. Ancak bu hareket ve değişim, dört temel unsurun Aşk ve Nefret kuvvetleri altında birleşip ayrılmasıyla gerçekleşir.
Bu nedenle, Empedokles, hareketin varlığını reddeden Parmenides’in aksine, hareketin ve değişimin nasıl gerçekleştiğini açıklamaya çalışan bir felsefeye sahiptir.
Parmenides’in Etkilendiği Filozoflar
Parmenides’in düşüncelerini şekillendiren tam bir etki ağı belirlemek zordur, çünkü onun üzerinde doğrudan etkili olduğu belgelenen birçok kaynak eksiktir. Ancak, Parmenides’in felsefesini anlamak için onun yaşadığı dönemin entelektüel bağlamını göz önünde bulundurmak önemlidir. İşte Parmenides’in potansiyel olarak etkilendiği düşünülen bazı filozoflar ve düşünsel akımlar:
1. Milet Okulu: Parmenides’ten önceki Presokratik filozoflar arasında Milet Okulu önemli bir yer tutar. Bu okulun temsilcileri arasında Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes bulunmaktadır. Bu filozoflar, evrenin temel ilkesini (arkhe) araştırmışlardır. Parmenides’in “varlık” üzerine düşünceleri, bu filozofların evrenin temel ilkesi üzerine yaptığı spekülasyonlarla şekillenmiş olabilir.
2. Pisagor ve Pisagorcular: Parmenides’in yaşadığı dönemde, Pythagoras ve onun takipçileri olan Pythagoreans, sayıların evrenin temel ilkesi olduğunu savunuyorlardı. Parmenides’in düşünceleri, Pythagoreans’ın matematiksel ve kozmolojik spekülasyonlarından etkilenmiş olabilir.
3. Herakleitos: Heraclitus, değişimin sürekli olduğunu ve “her şeyin akıp gittiğini” savunmuştur. Parmenides’in değişimin bir yanılsama olduğu düşüncesi, Heraclitus’un görüşlerine bir tepki olarak ortaya çıkmış olabilir.
4. Elea’nın Entelektüel Ortamı: Parmenides, Elea şehrinde yaşamıştır ve bu şehir, antik Yunan dünyasında önemli bir entelektüel merkezdi. Elea’nın entelektüel ortamı, Parmenides’in düşüncelerini şekillendirmede önemli bir rol oynamış olabilir.
Parmenides’in felsefesini şekillendiren birçok etken vardır. Ancak, onun üzerinde doğrudan etkili olduğu belgelenen birçok kaynak eksiktir. Bu nedenle, Parmenides’in etkilendiği filozoflar ve düşünsel akımlar hakkında kesin bir şey söylemek zordur. Ancak, onun yaşadığı dönemin entelektüel bağlamını göz önünde bulundurarak, onun felsefesini daha iyi anlamak mümkündür.