
Thales’in Hayatı
Öncelikle Thales’in hayatı hakkında biraz bilgi vermeyi gerekli görüyorum. Filozof, bilge, astronom, matematikçi, tüccar ve siyasetçi kimliklerinin yanı sıra o 7 bilgelerin de ilki olarak anılır. Thales m.ö 626 – 623 yılları civarında doğmuş ve m.ö 548 – 545 yıllarında ölmüştür. Öldüğünde 78 yaşında olduğu tahmin edilmektedir.
Yaşadığı yer de bugün Aydın Didim’e bağlı Milet (Balat) şehridir. Thales’in annesinin soylu olduğu çeşitli kaynaklarda geçmektedir. Ondan günümüze herhangi bir eser ulaşmamıştır. Thales hakkında bildiklerimizi Herodot, Laertios Diogenes, Aristoteles, Theophrastus ve Platon gibi yazar ve düşünürlerden elde ediyoruz.
İyonya’nın 80-81 ticari koloniye sahip bir medeniyet olduğu göz önünde bulundurulduğunda, onun bilgiye ulaşma konusunda o zamanın koşullarına göre çok zorluk çekmediğini anlayabiliriz. Kozmopolit ticaret sitelerinde, sanat ve kültürün çok güçlü bir etkileşimle, kendileri için hızlı bir gelişim alanı bulduğunu biliyoruz. Thales tam da böyle bir yerde yaşamıştır.
Fenikeli olduğu da söylenmektedir ancak bu konumuz açısından çok da önemli değildir. Sonuç olarak onun Milet’te yaşadığını ve İyonya felsefe ekolünün kurucusu olduğunu biliyoruz.
Bazı yazılı eserlerinin mevcut olduğuna dair rivayetler varsa da; bu konuda kesin bilgilere sahip değiliz. Bazıları onun evlendiğini ve bir oğlu olduğunu söylerken diğerleri hiç evlenmediğini iddia ederler. Hatta erkek yeğenini evlat edindiğine dair rivayetler de vardır.
Çocukları çok sevdiği için çocuk sahibi olmadığını söyleyerek aslında çocukları olsa, onlarla yeterince ilgilenemeyeceğini ima etmiş oldu.
Gençliğinde annesi onu evliliğe zorlarmış, o da; “Daha zamanı değil.” diyerek itiraz edermiş. Yaşı ilerlediğinde ise annesine “Artık zamanı değil.” diye itiraz etmiş.
Zengin olmayı istemediğini ve böyle bir amacının olmadığını tahmin edebiliyoruz. Maddi konulara ilgi göstermemesine karşılık, bu işin kolay olduğunu göstermiştir. Rivayetlere göre onun bu kayıtsızlığı çeşitli eleştirilere maruz kalmıştır. O da zeytinin bol ürün vereceğini öngörüp, az bir paraya bölgedeki zeytinyağı değirmenlerini kiralamış. Zeytinin bol olduğu sene tüm değirmenleri yüksek fiyata kiralayıp yüklü bir miktar para kazanmış.
Burada dikkat etmemiz gereken konu, Thales’in imkanları olmasına karşılık zengin olmayı seçmemesidir. Zenginliğe yol açmadığı için, bazılarının felsefenin faydasız olduğunu ileri sürmeleri üzerine, zengin olmanın kolay olduğunu ancak bunu istemediğini göstermek istemiştir.
Onun ilgilenecek daha önemli işleri vardı… Bir Filozof olarak zengin olmayı arzu etmediğini ve bunun yerine doğa bilimlerini, matematiği ve felsefeyi öncelediğini tüccarlara göstermiş oldu.
Bu davranışının ona şöhret getirdiğini tahmin etmek güç değildir. Değerli şeylerin, yine değerli birisi veya birileri tarafından dile getirilmesi, şüphesiz bu konulara olan ilgiyi de arttırmıştır.
Thales’in Mısır’a gittiği ve oradaki rahiplerle görüştüğü biliniyor. Başka birinin ona ders verip vermediği ise bilinmemektedir. Diogenes Laertios’a göre onun hiç hocası olmamıştır.
Ksenophanes, Herodot, Herakleitos ve Demokritos ondan övgüyle bahsetmişlerdir.
Thales’in Felsefesi Ve Düşünceleri
Thales tabiatı gözlemledi; bunun sonucunda oluşu, değişimi ve dönüşümü (genesis) kavradı. Bütün bu sürecin arkasına ruhları veya mitolojik tanrıları yerleştirmek yerine, genele uygulanabilecek bir ilke aradı. Başlangıç ve ilk anlamına gelen arkhe onda su olacaktı. Aristo’dan bir alıntı ile devam etmem yerinde bir davranış olacaktır.
“Bu tür ilkelerin sayısı ve yapısına gelince, filozofların hepsi bu konuda bir görüş birliği içinde değillerdir. Bu tür felsefenin kurucusu olan Thales, ilkenin su olduğunu söylemektedir. (Yine bundan dolayı o, dünyanın suyun üzerinde yüzdüğünü ileri sürmekteydi.) Onu bu inanca götüren şey, hiç kuşkusuz, her şeyin sıvımsı bir varlıktan beslendiğine ve sıcağın kendisinin de ondan çıktığına ve onunla yaşadığına ilişkin gözlemiydi. (Şimdi her şeyin kendisinden çıktığı şey, onun ilkesidir.) O halde ona bu görüş tarzını benimseten, bu gözlemi ve her şeyin tohumlarının nemli bir yapıda olduğu ve suyun, nemli şeylerin doğasının kaynağı olduğuna ilişkin diğer gözlemi idi.” Aristo – Metafizik
Ayrıca şöyle der;
“İlk filozofların çoğunluğu her şeyin ilkeleri olarak sadece maddi yapıda ilkeleri kabul etmekteydiler. Tözün kendisi çeşitli özel biçimleri altında varlığını sürdürürken bütün varlıkların kendisinden meydana geldiği, kendisinden doğup sonuçta yine kendisine döndüğü şeyi onlar «öğe» [«unsur»], «varlığın ilkesi» olarak adlandırmaktaydılar.
Onlar bundan şu sonucu çıkarabileceklerine inanmaktadırlar: Nasıl ki Sokrates güzelleştiği veya müzisyen olduğunda, onun mutlak anlamda meydana geldiğini veya bu varlık tarzlarını terk ettiğinde ortadan kalktığını söylemezsek —çünkü burada niteliği taşıyan töz, yani Sokrates’in kendisi varlığını sürdürür Aynı şekilde bu ilk doğanın varlığım sürdürmesinden ötürü ne oluş, ne de yok oluş vardır.
Sözünü ettiğimiz filozoflar işte bu biçimde, diğer varlıkların hiç birinin ne doğduğu, ne de yok olduğunu söylemektedirler. Çünkü ister tek, ister çok olsun, geri kalan bütün varlıkların kendisinden doğduğu ancak kendisi sürekli olarak varlığını sürdüren bir doğanın olması gerekir.”
Aristo – Metafizik
Yunan mitolojisi herkesin malumudur ve o konuda yeterince bilgi ve kaynak her yerde vardır. İlyada, Odysseus ve Theogonia (Homeros ve Hesiodos) olayların arkasına daimonları, tanrıları, ruhları vb. figürleri yerleştiriyordu. Daha ilkel topluluklarda hareketin ve şeylerin ayrı-ayrı kontrolü ve var edilmesi ruhlara havale ediliyordu. Doğa gözlemlerinde tanrılar, titanlar, ruhlar, ifritler ve periler Thales tarafından bir kenarda bırakılıyordu. Bu eşsiz bir şeydi; ancak henüz bunun neredeyse kimse farkında değildi.
Rahipleri, kahinleri ve yerleşik kültürü göz ardı ederek, sadece maddi yapıda, bir veya daha fazla ilke aramak, aslında tam anlamıyla bilimin de doğumuydu. Yani sadece felsefe doğmuyordu; aynı zamanda bilim de doğuyordu…
Matematik, astronomi ve geometri bir bilim olarak olmasa da, fiilen vardı. Sümerlerde, Mısırda ve başka antik uygarlıklarda pratik hayatta bu bilimler kullanılmaktaydı. Herhangi pratik bir faydaya ilişkin olmayan ve salt entelektüel meraktan doğan bilim anlamındaki matematik de ilk defa antik Yunan’da varlık sahasına çıkıyordu.
Şunun da altını çizmekte fayda var; Thales güneş tutulmasını öngörüp Lidyalılara bildirmiştir. Bu şüphesiz ki pratik hayata bir katkıdır. Kroisos’a, Kızılırmak nehrinin akışını değiştirip ordusunu köprüsüz olarak karşıya geçirmeye söz vermiştir. Yılı 365 güne ve ayı 30 güne bölerek, aslında takvim hazırlayarak yine somut faydalar sunmuştur. Bunlar daha çok astronomi, matematik ve geometri gibi disiplinlerin çıktılarıdır.
Yani Yunanlılar matematik ve astronomiyi Mısır’dan ve belki başka medeniyetlerden aldılar. Nitekim Thales bir çemberin içine dik bir üçgen çizip sonrasında da bir sığır kurban etmiştir.
-İkiz kenar üçgenin taban açılarının eşit olduğunu ortaya koyan da odur.
-İki çizginin kesişmesi ile meydana gelen ters açıların eşit olduğunu da ilk o göstermiştir.
-Çemberin çapından ikiye bölündüğünü ilk onun hesapladığı söylenir.
-Piramitlerin gölgesinin bittiği yere bir çubuk dikmiş ve bu sayede piramidin ve çubuğun gölgelerinin birbirine oranı ile çubuğun yüksekliğinin piramidin yüksekliğine oranının eşit olduğunu ortaya koydu.
Yani Piramidin gölge genişliği X ise ve çubuğun gölge genişliği Y ise;
Piramidin yüksekliği M ise ve çubuğun yüksekliği N ise;
Y/X = N/M’dir.
Thales;
- Güneş tutulmalarını ve gün dönümlerini önceden hesaplamıştır
- Ayın güneş tarafından aydınlatıldığını söylemiştir.
- Ona göre ay 30 gündür.
- Bir seneyi 365 güne bölmüştür.
- Bir seneyi 4 mevsime ayırmıştır.
- Ayın güneşin altından geçerken dünyaya dik olduğu zamanda tutulduğunu söylemiştir.
Anekdot: Yıldızları incelemek için yaşlı bir kadın tarafından evden çıkarıldığında, bir çukura düşmüş, yaşlı kadın da onun iniltilerine şöyle karşılık vermiş: “Sen Thales, ayağının altındakini görmezken, gökyüzünü anlayacağını mı sanıyorsun?”
Anekdot: Nil nehrinin taşmaması Mısır için büyük bir sorundu ve nitekim de Ebu’l-Farac’a göre 1200 yılında taşmanın meydana gelmemesi sonucunda büyük bir kıtlık yaşanmıştır. Nil nehrinin suları hazirandan eylüle kadar 3 ay boyunca yükselir. Çok veya az yükselmesi de büyük bir sorundur. XXIII. sülaleden III. Osorkon zamanında her zamankinden büyük olan taşkın için “bütün vadi bir deniz gibi su içinde, mabetler su dalgaları altında, insanlar ördeklere döndü, sel içinde yüzücü oldular” diyordu.
Taşkın zamanlarının doğru saptanabilmesi çok önem taşıyordu. Bu yüzden tapınaklardaki din adamları taşma zamanlarını hesaplayabilmek için doğayı ve gökyüzünü dikkatle incelediler, astronomi ve takvim bilgisi büyük bir gelişme gösterdi. Ayrıca taşkın suları altında kaybolan tarlaların yeniden hesaplanabilmesi ihtiyacı matematik, geometri ve yazının gelişmesine de kaynaklık etti.
Thales, Nil nehrinin taşmasını ters esen rüzgarlara bağladı. Rüzgar akıntıyı geri itiyordu ve bu yüzden nehir kabarıyordu.
(Güneş tutulmasını doğa kanunları ile açıklaması muhteşem değil mi? İyonya’lılara güneşin tutulacağını önceden bildirmiş ve tam onun dediği gibi olmuştur. Bu tutulma tam da bir savaşın ortasında ve gündüz vakti olmuştur. Lidya’lılar ve Med’ler gün ortasında meydana gelen bu olayı metafizik bir işaret olarak yorumladılar (tanrıların gazabı gibi) ve savaşı bir anlaşma ile sona erdirdiler.
Kilisenin böyle bir durumda Thales’i büyücülükle suçlayıp diri-diri yakmayacağını kim iddia edebilir? Bu tahmininden ötürü takdir edilmesi ve itibar görmesi; işte Yunan uygarlığını tanımlayan belki de en önemli iki başlıktır.)
Mıknatısın demiri çekmesini gözlemlemiştir. Bu gözlemden hareketle de her yeri dolduran tanrıların (ruhun) olduğunu ileri sürmüştür. Yani aslında arkhe’si su olmakla birlikte olayların arkasında devindirici başka bir kuvvetin varlığını da kabul etmiştir. Tanrının (ruhun) bütünün içine karışmış (yayılmış) ve devinimin arkasında olan bir güç olduğuna inanıyordu desek yanılmış olmayız. Nitekim Aristo da “Ruh Üzerine” adlı eserinde aynı tespitte bulunur.
Ruhun ölümsüz olduğunu da ilk söyleyen odur. Elbette bu bir rivayettir ve bu konuda da kesin bir bilgimiz yoktur. Kast ettiği ruh, insanda var olduğu düşünülen tanrısal bütünün bir parçası mı yoksa insanı hareket ettiren maddi bir ilke mi; bunu tam olarak bilemiyoruz.
Thales’in Politik Yönü
Yine Diogenes Laertios’tan öğrendiğimize göre, Kroisos (Lidya kralı) ittifak yapmak için Miletoslulara adam göndermiş, ama o buna engel olmuştur: böylece Kyros egemen olduğunda kentini kurtarmıştır. Ama kendisi, Herakleides’in anlattığına göre, tek başına ve politikadan uzak yaşamıştır.
Kendini şanslı sayıyordu… Belki de bu 3 maddeyi sayarak topraklarının politik bütünlüğünü korumaya çalışıyordu. Bir çeşit milliyetçilik aşılayıp İyonya’nın maruz kaldığı saldırılara karşı direnç göstermesini istiyordu. Şöyle diyordu;
“Hayvan değil de insan olduğumdan, kadın değil de erkek olduğumdan ve barbar değil Yunanlı olduğumdan talihe minnet borçluyum.”
Zina ile suçlanan birisi ona sorar: “Zina suçu işlemediğime dair yemin edebilir miyim?
O da şöyle cevap verir: “Yalan yere yemin, zina suçundan daha ağır değildir.”
Burada onun yargılamalara katıldığı belki de yasa koyuculardan birisi olduğu sonucu çıkarılabilir. Zinanın İyonya’da da bir suç olduğunu görüyoruz. Çeşitli eserlerde 7 bilgelerin çoğunun aslında birer filozoftan çok yasa koyucu ve bilge olduklarına dair söylemlere rastlamak mümkündür. Thales’te ve Pisagor’da durumun bundan biraz daha farklı olduğunu söylemek sanırım mümkündür.
Thales, Kroisos ile aynı zamanda yaşamıştır. Bir rivayete göre ona Kızılırmak nehrinin akıntısını değiştirme ve ırmağı köprüsüz geçebileceğine dair söz vermiştir.
Syrakusaili Arkhetimos onların Kypselos’un yanında buluşmalarını anlatmıştır. Bu buluşmada kendisi de bulunmuştur; Ephoros da Thales’in dışında öteki bilgelerin Kroisos’un yanında buluşmalarını anlatır. Başkaları da onların Panionion’da, Korinthos’ta ve Delphoi’da bir araya geldiklerini söylerler.
Thales’in Sözleri
“Akıllı düşünceyi gösteren çok konuşmak değildir! Bir tek bilgeliği ara, bir tek onuru seç; böylece geveze insanların kesilmek bilmeyen seslerini kısacaksın.”
“Varlıkların en eskisi tanrıdır: çünkü oluşmamıştır.”
“En güzel şey evrendir: çünkü tanrının eseridir.”
“En büyük şey yerdir: çünkü her şeyi içine alır.”
“En hızlı şey akıldır: çünkü her yerde dolaşır.”
“En güçlü şey zorunluluktur: çünkü her şeyi alt eder.”
“En bilge şey zamandır: çünkü her şeyi ortaya çıkarır.”
“Ölüm ile yaşam arasında hiç fark yoktur.”
“Peki, sen neden ölmüyorsun?” “Çünkü arada fark yok”
“Gece gündüzden önce oluşmuştur.”
“Tanrıdan gizli suç işlemeyi insan aklından bile geçiremez.”
“En zor şey kendini tanımaktır.”
“En kolay şey başkasına akıl vermektir.”
“En tatlı şey kavuşmaktır.”
“Tanrı başı sonu olmayan şeydir.”
“Gördüğüm en acayip şey yaşlı bir tirandır.” Yaşlı olup da (yani ölüme bu kadar yakın olup da) hala yüksek seviyede hırsa sahip idarecileri küçümsüyor.
“İnsan talihsizliğe en kolay düşmanlarını daha kötü durumda gördüğünde katlanır.”
“başkalarında kınadığımız şeyi kendimiz yapmadığımız takdirde en iyi doğru şekilde yaşarız”
“Bedence sağlıklı, ruhça becerikli, yaratılışça eğitimli olan mutludur.”
“Dostları yakındayken de uzaktayken de unutmamak gerekir?”
“Insan göze güzel görünmemeli, davranışlarıyla güzel olmalı.”
“Kötü yoldan zengin olma.”
“Bir söz de seni sana güvenenlerin gözünden düşürmesin.”
“Ana babana yaptığın yardımların aynını çocuklarından gör.”
Meşhur “Kendini tantı.” Sözünün ona it olduğu söylenir.
Thales’in Ölümü
Yine rivayete göre jimnastik yarışması izlerken sıcaktan ve susuzluktan ötürü ölmüş.
Thales’in Yazdığı Mektuplar
Thales’ten Pherekydes’e
“Duyduğuma göre, Iyonlar içinde ilk kez sen tanrısal şeylerle ilgili yazılarını Yunanlılara yayımlayacakmışsın. Hiçbir işe yaramadan şuna buna bırakmaktansa, yazını halka bırakmak belki de doğru bir düşünce. Eğer kabul edersen, yazdığın şeyleri ben de bilmek istiyorum; istersen, Syros’a yanma geleceğim. Araştırma yapmak için Girit’e, rahip ve gökbilimcilerle buluşmak için de Mısır’a kadar gittikten sonra, senin yanına gelmezsek, ben de Atinalı Solon da akıllı insanlar olmayız. Nitekim, sen istersen, Solon da gelecek. “Aslında sen kendi topraklarından ayrılmayı sevmediğin için Iyonya’ya çok az geliyorsun, yabancı insanları tanıma gibi bir merakın da yok; ama, umuyorum ki, kendini bir tek şeye, yazmaya veriyorsun. Biz ise hiçbir şey yazmadan Yunanistan’ı ve Asya’yı dolaşıyoruz.”
Thales’ten Solon’a
“Bana öyle geliyor ki, Atina’dan ayrıldıktan sonra, sizin yerleşmeniz olan Miletos’ta çok rahat yaşayabilirsin; çünkü burada hiç sıkıntı çekmeyeceksin. Ama biz Miletoslular da tiranlıkla yönetiliyoruz diye rahatsız olacaksan bile ―çünkü sen bütün baskıcı yöneticilerden nefret edersin― dostların olan bizlerle birlikte yaşamaktan hoşlanabilirsin. Priene’ye gelmen için sana Bias da yazdı; Priene’de yaşamak senin için daha uygunsa, biz de senin yanma gelip oturacağız.”
Değerlendirmem
Kelimeyi dolandırmadan Thales’in neden bir filozof olarak anıldığını ve bu anma şeklinin doğru olup olmadığını sorgulayacağım. Önce kendi filozof ve felsefe tanımlarımı yapmak istiyorum. Bu tanımları sübjektif bulabilirsiniz ve bu gayet doğaldır; çünkü felsefe kolay tanımlanabilecek bir uğraşı değildir.
Felsefe: “Aklı önceleyip; doğru bilgiyi doğru yöntemlerle elde etmek ve iyi bir şekilde yaşamak ve yaşatmak.”
Filozof: “Doğru yöntemlerle düşünen, konunun içeriğinden ve duygularından bağımsız olarak gerçeği arayan kişi.”
Kendi tanımlarımdan yola çıkarak söyleyebilirim ki; hayata dair elinde kullanma kılavuzu olan toplumlarda dayatılmış doğrulara rağmen felsefe gelişemez. Filozof dinin hiyerarşik ve kurumsal bir yapıya sahip olduğu toplumlarda kendine yol bulmakta zorlanır. İonya bu anlamda doğulu toplumlara göre dönemine göre oldukça elverişli koşullara sahipti. 80-81 tane ticari koloni kültürler arası etkileşimi mümkün kılıyordu. Liman şehirlerindeki hareketlilik ve görece liberallik ilk filozoflara davetiye çıkarıyordu.
Elbette mitoloji olanca gücü ile etkisini toplum üzerinde sürdürmeye devam ediyordu. Tanrılar, kahinler, rahipler, titanlar ve ruhlar hala hayatı anlamlandırıyordu. Başlangıca, devinime, evrene ve doğaya dair tüm izahlar nerede ise mitolojiden geliyordu.
Thales’i eşsiz kılan da bu açıklamaları yadsıyıp bir arkhe (ilk ilke ve/veya madde) tasarlamasıdır. Onun astronomi, matematik, geometri vb. konularda Mısırlı rahiplerden etkilendiğini ve pratik hayata dönük bu bilimleri kuramsal olarak ilk defa ele alanlardan birisinin de Thales olduğunu biliyoruz.
Ancak bu yazıdaki amacım onun felsefe dışındaki faaliyetlerini olumlamak değil. Elbette onu bir doğa gözlemcisi olarak olumluyorum; ancak onun filozof olarak anılmasının sebebini de araştırıyorum. Açıkçası arkhesi su idi… Suyu gözlemleyip ondaki farklı halleri ve başka şeylerle birleşip yine başka şeyler meydana getirmesini tespit etti. Her şeyin başlangıcına akıl ile ulaştığı bir maddeyi ve ilkeyi yerleştirdi.
Mitolojide su temasından yola çıkarak onu mitolojiye bağlı olarak tanımlama hatasına düşmeyeceğim; anca onun tasarımının tamamen mitolojiden ari olduğunu iddia etme hatasına da düşmeyeceğim. Su olmasa bugünkü anlamda bir hayat da olmazdı; bu bir gerçektir. Thales bunu sahiden de düşünmüş ve en nihayetinde bir kanaate varmış olmalı. Peki; Thales’in aydınlanma yolundaki bu ilk adımı salt akılla ilgili bir süreç mi?
Hatırlayalım başka neler söylemişti;
“Varlıkların en eskisi tanrıdır: çünkü oluşmamıştır.”
“En güzel şey evrendir: çünkü tanrının eseridir.”
“Tanrıdan gizli suç işlemeyi insan aklından bile geçiremez.”
O dönemde hangi söz hangi bilgeye ait idi tartışmasına girmeyeceğim. Bu konuda elimizde bir bilgi olmadığına göre teşebbüslerimizin sonunda aslında elimizde kalan sadece “doxa” olacaktır. Bilgelerin Kroisos’un (Lidya kralı Krezüs) yanında ve Delfi (Delphoi) tapınağında bir araya gelip konuşmalar yaptığını biliyorum ve bu anlamda yukarıdaki sözlerin genel bir kanaate sahip olmak için yeterli olacağını düşünüyorum.
Gerçeği salt maddede arayan bir doğa filozofu gibi anılan Thales’in gerçekten de bir geçiş dönemi bilgesi olduğunu anlayabiliyoruz. Tekrar ederek söylemek istiyorum ki; Thales maddi bir arkhe arayarak aslında felsefeye geçişin sembolü haline gelmiştir ve bu anlamda da bir başlangıç noktası olarak kabul edilmiştir. Bu haksız bir yaklaşım da değildir.
İçinde yaşadığı toplumun kültüründen hiç etkilenmediğini düşünmek insanın sosyal yanını yadsımak anlamı taşıyacaktır. O bir mağarada yaşamadı; bilakis toplumun tam da içindeydi. Mitos’dan Logos’a geçiş bir anda olmadı ve hatta hala devam eden bir süreçtir. Logos’a mutlak anlamda bir geçiş insanın tabiatı gereği zaten mümkün değil. Duygulara ve dürtülere sahip insanın salt aklı mutlak olarak öncelemesi ne teoride ne de pratikte mümkündür.
Mantık ve diyalektik onun dönemi ile ilişkilendirilmediği içi, belirli bir yöntemle düşünüp düşünmediğini bilmiyoruz, ancak düşündüğünü ve gerçeği aradığını kesinlikle biliyoruz. Bilgiye ulaşma yöntemlerini ele almadan konuyu hakkını vererek araştırmış olmayız. Thales matematik ve geometri vasıtası ile tüm evrene uygulanabilen değişmez doğruların var olduğunu şüphesiz ki biliyordu. Aynı matematikteki gibi evrene uygulanabilecek ezeli – ebedi ve değişmeyen bir ilke arıyordu.
Thales’te baskın tema gözlem ve matematiksel işlemler olsa da onda rasyonel düşüncenin de önemli bir yer tuttuğunu buradan anlıyoruz. Yani akıl yürüterek gerçeğe ulaşabileceğini kesinlikle biliyor olmalıydı. Ne de olsa metafiziğin bir konusu olan arkhe’ye deney ve gözlem ile ya da en azından sadece gözlem ile ulaşmak mümkün değildi. Onun gözlemler yaptığını ancak deneyler yapmadığını tahmin edebiliyoruz.
Bütün bunların ışığında denebilir ki o; gözlem ve rasyonel düşünce ile birlikte bir arkhe aramıştır. Bu durumda onun felsefeyi başlatan kişilerden biri veya Aristo’nun da dediği gibi felsefeyi başlatan kişi olduğunu söyleyebiliriz. Yaşadığı dönemdeki insanların zihinsel seviyeleri ve kültürleri göz önünde bulundurulduğunda onun toplumun ne kadar ilerisinde bulunduğunu anlayabiliriz. Bir arkhe fikri dinamitin fitilini ateşlemişti ve başkaları da başka arkhe’ler ortaya koymakta gecikmemişti. İşte felsefe de böylece başlamıştı.
Onun arkhe’si tekti ve bu arkhe maddi bir ilke idi… Bu maddi neden evrenin iç işleyişi ile alakalıydı ve tanrı bu işleyişin ötesindeydi. Tanrının konumu ile ilkenin konumu tamamen farklıydı. Tanrıyı evrenin ve ilkenin üstünde konumlandırdığını sözlerinden anlıyoruz. Tanrıya bağlı maddi bir ilke ortaya atan belki de ilk kişi oydu.
Bu onu yine de bir doğa filozofu yapar. Peki; o sadece bir doğa filozofu muydu? Ahlak, erdem ve adalet gibi konulara kayıtsız mıydı? Elbette hayır; şüphesiz ki o konularda da gözlemler yapıp keskin zekası ile çıkarımlarda bulunmuştu. Gördüğü, duyduğu kısacası deneyimlediği olaylardan çıkarımlar yaptığını düşünmemek için nasıl haklı bir gerekçemiz olabilir?
Onun gibi bir zekanın başka konularda da söyleyecek sözleri elbette vardı. Doğru sözlerden bahsettik; bu noktada bu sözleri dinleyen ve sözlerin sahibini yeterince takdir eden bir kitlenin de var olması gerekirdi; gerekirdi çünkü aksi takdirde biz Thales diye birini tanımamış olurduk. Thales’in annesinin soylu bir aileye mensup olduğunu ve babasının da bu niteliği taşıdığını düşünür isek; onun toplumun ileri gelenlerinden birisi olduğunu da anlamış oluruz. Avamdan biri gerçeği 24 saat boyunca haykırsa bir dinleyen bulamaz; fakat o sahiden de kendisini yeterince dinleyen bir kitleye sahip idi. Felsefe toplumda saygın bir yeri olan Thales eli ile başladı demek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Tam da bu noktada onun siyaset felsefesinin de başlatanlardan birisi olduğunu söylesem abartmış sayılmam.
Bunu temellendirmek hiç de o kadar güç değil. Solon’a yazdığı mektupta tiranlıkla yönetilen Milet’te yaşadığını ve Solon’un baskıcı idarelerden nefret ettiğini belirtiyor. Milet’e gelmeyi reddeder ise Priene’ye gitmesini salık veriyor ve bununla da yetinmeyip arkadaşları ile birlikte Solon’un yanına gideceklerini belirtiyor. Milet’i terk etmeyi sırf Solon’a olan sevgisinden değil, aslında Solon’un tiranlığa karşı olan tutumunu olumladığından istiyor ve kabul ediyor.
Alıntı “Doğa Filozofları (Physikoi) Tanrı ile doğayı birbirine özdeş kılmakta ve insan için en yüksek bilgeliği onun dünyadaki yerini bilmesinde ve Bütün’ün yasasını kabul etmesinde yattığını görmekteydiler.”
Thales Hakkında Makalelere Genel Bakış
Kendi değerlendirmemi yaptıktan sonra, farklı akademisyenler tarafından yazılan makaleler üzerinde ana hatlarıyla durmayı uygun gördüm.
Kaynaklar
Platon
Herakleitos – Fragmanlar – Alfa Yayıncılık – Çiğdem DÜRÜŞKEN
Aristo – Metafizik
Aristo – Ruh Üzerine
Diogenes Laertios – Ünlü Filozofların Yaşamları Ve Öğretileri
Herodot – Tarih
Dr. Musa YANIK – Antik Yunan’da Mitos-Logos İlişkisi: Thales’in Arkhe Sorununa Bakışının Mitos Açısından Değerlendirilmesi
Oğulcan GÖRGEÇ – Thales Ve Anaksimenes’in Günümüzde Unutulmuş Elementleri: Su Ve Hava (Yüksek Lisans Tezi)
Prf. Dr. Recep KÜLCÜ -Thales’ten Günümüze Arkhe Arayışı
Dr. Özgür AKTOK – İlkçağ Doğa Felsefesinde Özdeşlik ve Değişim Problemi: Thales, Anaximandros, Anaximenes ve Herakleitos
Doğan Barış KILINÇ – Felsefeyi Gerçekte Kim Başlattı ya da İlk Filozoflar
Prf. Dr. Eyüp ERGOĞAN – Bilimin Doğuşunu Tarihsel Süreklilik İçerisinde İrdeleme
Mustafa Hizmetli – Prof. Dr. Mehmet Vural İle “Türkiye’de Felsefe” Üzerine Söyleşi
Prf. Dr. Şamil ÖÇAL – İlk Çağ Felsefi Düşüncesinde, Ahlaki Bir Problem Olarak “Dünya Algısı”
Prf. Dr. Ahmet Arslan – İlkçağ Felsefesi Cilt 1