Konum,İzmir,Türkiye
filosofiacomtr
filosofiacomtr@gmail.com

Krishnamurti – Tanrı Var Mı?

Filozoflar, felsefe ve felsefi yazılar.

krishnamurti tanrı var mı

Bu yazıda Krishnamurti’nin bir söyleşide “Tanrı var mı?” sorusuna verdiği cevabı paylaşmak istiyorum. İnsanlığın zihnindeki en büyük sorulardan birisine nasıl yaklaştığını okuyabilirsiniz.

Krishnamurti: Lütfen bana doğrudan bir cevap verin. Tanrı var mı yok mu? Evet mi hayır mı? Var ise, onu bu hayatta nasıl fark edebiliriz? Çok sevimli bir soru değil mi?

Soruyu okuyor: Nazikçe bir cevap ver; tanrı var mı yok mu?

Tarih boyunca, antik Yunanlılardan, eski Sümerlilere kadar insanlık tanrı kavramına sahipti. Değil mi? Hiçbir şekilde emin değilim; antik Upanişat’larda (Hint antik dini – felsefi metinler) tanrıdan bahsedilmiş mi, yoksa bu sonradan icat edilen bir şey mi. Anladınız mı? O halde, tanrı nedir? Biz araştırıyoruz, tanrıya saldırmıyoruz. Tanrıyı reddetmiyorum, ama biz tanrı diye bir şeyin var olup olmadığını araştırıyoruz.

Tanrıyı kim icat etti? Tanrı bizi mi yarattı – icat etti, yoksa biz mi tanrıyı yarattık? Her şeye kadir olan tanrı, her şeyi yapabilen, ebedi, merhametli, adil, her türlü erdemi olan…. Değil mi? Bu sizin tanrı hakkındaki fikriniz. Eğer tanrı bizi yarattıysa, biz onun imajının bir parçasıyız. Biz onun bir parçasıyız. Yani biz de her şeye kadiriz, çok şefkat doluyuz, sevgi doluyuz. Değil mi? Ve ebediyiz…

Öyle miyiz? Yoksa biz öyle olduğumuzu mu düşünüyoruz? Sorunumu anladınız mı? Eğer tanrı sizi yarattıysa, o kesinlikle çok tuhaf bir varlık olmalı çünkü o size korkunç bir hayat yaşatmak istiyor. Sorunumu anladınız mı? Eğer sizi tanrı yarattıysa, neden bu haldesiniz? Siz kesinlikle olağanüstü bir insan olmalısınız, değil mi? Güzel, neşe ve heyecan dolu, mutlu ama siz öyle değilsiniz. Yani, tanrıyı siz mi yarattınız, yoksa tanrı mı sizi yarattı? Eğer dikkatlice incelerseniz sizin tanrıyı yarattığınızı göreceksiniz.

Hindistan’da, yaklaşık olarak – başkaları bana söylüyor – yaklaşık 300.000 veya daha fazla tanrı var. Her yerel kişinin kendine ait tanrısı var. Yani baylar, biz tanrıyı yarattık. Bunun içerdiği ironiyi görün. Düşünce tanrıyı yarattı, sonra bu düşünce yarattığı imaja tapınmaya başladı. Yani kendine tapıyor ve ona ‘tanrı’ diyor. Bunu anladınız mı? ‘Sizi iyi olan kısmınız tanrıdır.’ Değil mi? Eminim bu konuda hiçbir fikriniz yok. Önce bana açıklayın. Tanrıyı siz mi yarattınız? Yakındaki yerel tanrılar, yada Roma veya Hindistan’ın kutsal yerleri, ya da herhangi bir yerin yerel tanrıları, onları siz yarattınız, değil mi?

Ciddi şüpheler içindesiniz değil mi ve korkmuş durumda? Eğer ‘biz yarattık’ derseniz yarattığınız bu imajdan dolayı korkuyla donup kalacaksınız. Korkularınızın içinde yarattınız. Korkudan dolayı, güvence istiyorsunuz. Güvende olmak istiyorsunuz, birilerinin sizi koruduğunu hissetmek istiyorsunuz, çünkü korkuyorsunuz. Anladınız mı? Bu yüzden, siz bu imajı yarattınız ve sonra bu imaja tapmaya başladınız.

Ne yaptığınızı görün. Tirupati’ye (tapınağa) gidin, tüm paranızı bir torbaya koyun. Tanrının paranızı istediğini düşünüyor musunuz? Bayım tüm bunları düşünün. Verebileceğiniz tek şey para, çiçek çelengi, secde, ritüel. Değil mi? Başka verecek hiçbir şeyiniz yok. Bu durumun acısını hissediyor musunuz, bayım? Eğer seviyorsanız, tanrıyı değil ama çünkü tanrıya olan aşk çok kolaydır, çünkü o soyut bir nesnedir, anlamı yoktur. Ama eğer sevginiz varsa, o sevgi tanrıdır, o sevgi kutsaldır. Tanrıyı dışarıda aramak zorunda değilsiniz. Bunu anladınız mı, baylar?

Soran kişi bilmek istiyor ben tanrıya inanıyor muyum. Ben inanmıyorum. Çünkü ‘tanrı’ insan tarafından yaratılan bir şey değildir. Var olan ebedi bir şey vardır, zamanın ötesinde bir şey. Değil mi, bayım? Bunu anlamak için, tamamen özgür, tüm yaşam yüklerinden kurtulmuş bir kalbe sahip olmalısınız. Değil mi? Sahte onurunuzu, kibirinizi ve egonuzu terk ettiniz mi? Anladınız mı, bayım?

Ve diyorsunuz ki, biz yapamıyoruz, bize nasıl yapılacağını söyle. Ve sonra başkalarının size nasıl yapılacağını söylediği tuhaf döngüye geri dönüyorsunuz. Bayım, siz bir ormandasınız, kendiniz çıkmalısınız. Çıkmak istiyorsanız, ihtiyacınız olan şey enerji, tutku ve güç, tanrıya ve erdeme olan inanç değil… Gerçeğin olduğu yerde inanca yer yoktur. 

Dinleyenlerden birisi: O Atman nedir, bayım? Biz hep Atman’ı duyuyoruz, hatta Annie Besant’ı duyduk?

Krishnamurti: Atman, o ne?

Dinleyenlerden birisi: Her birimizin içindeki bilinç.

Krishnamurti: Atman kim?

Dinleyenlerden birisi: Her birimizin içindeki bilinç.

Krishnamurti: Bilinç mi Atman?

Birisi konuşuyor: Onlar bunu ruh olarak adlandırıyorlar.

Krishnamurti: Hangi ruh? Ayakkabının ruhu mu? Yoksa ruh (soul)? Ben ne hakkında konuştuğunuzu bilmiyorum.

Dinleyenlerden birisi: Atman.

Krishnamurti: Sonunda hepiniz heyecanlandınız. Çünkü inancınız saldırıya uğradı. Siz meydan okumayı kabul etmiyorsunuz, ona direniyorsunuz. Kendi içinizde ebedi bir şey olduğuna inanıyorsunuz. Yani tanrının ışığı, adını koyamadığınız şey, vs. vs. Buna ‘Atman’, ‘ruh’, ‘ışık’ diyorsunuz, ne derseniz deyin. Kendi içinde, zihnin içinde, büyük beyninizde, kalbinizde düşüncesiz, dünyevi olmayan ve düşünceden olmayan bir şey var. Değil mi? Buna inanıyorsunuz, değil mi? Değil mi, bayım?

Dinleyenlerden birisi: Hayır, inanmıyorum. Clark:

Krishnamurti: Neden?

Dinleyenlerden birisi: Öyle bir şey yok.

Krishnamurti: Nasıl biliyorsunuz?

Dinleyenlerden birisi: (duyulmuyor)

Krishnamurti: Naif… Sadece inan, inan, inan. Sizin ne tür beyinleriniz var baylar? Öğrenmek (araştırmak) istemiyor musunuz? Bu konunun gerçeğini araştırmak istemiyor musunuz? İster ruh deyin ister Atman, var mı yok mu? Sadece inanacaksınız. İnandınız, bu ne anlama geliyor? Diyelim ki Atman’a inanıyorum veya ne derseniz, ona ‘süper – Atman’ diyeceğim. Buna inanıyorum. Bu ne anlama geliyor? Hayatımda ne rol oynuyor? Mutsuzum, karışık hissediyorum, yalnızım, endişeliyim, büyük acı çekiyorum, Atman’a olan inancım ne anlam ifade ediyor? Eğer tüm bunlardan tamamen kurtulursam, gerçeği araştırabilirim. Ama acılarım yokmuş gibi hayal etmek çok naif. Tanrı aşkına. Hepimiz yetişkiniz – işimiz, çocuklarımız, eşlerimiz var.

Dinleyenlerden birisi: (duyulmuyor)

Krishnamurti: Ne, ne, ne, bayım? Sizin ne dediğinizi anlamıyorum.

Dinleyenlerden birisi: Çok fazla aziz…

Krishnamurti: Rama Maharshi ve kim?

Dinleyenlerden birisi: Ramakrishna…

Krishnamurti: Tamam, bayım. Onlar nasıl?

Dinleyenlerden birisi: Onlar sade bir hayat yaşadılar… (duyulmuyor)

Krishnamurti: Bayım, bu insanların hepsini unutabilir misiniz? Rama Maharshi dahil, yada diğer bay kim olursa olsun. Onları unutabilir misiniz? Onların hayatı size ne ifade ediyor, ne faydası var? Yaşamak zorunda olduğunuz bir hayat var, onlarınki değil! Tanrı aşkına, ne…? Bu insanlar bir seviyeye (çeşitli mistik görü ve güçlere) ulaştıklarını söylüyorlar – ne zaman ulaştıklarını – nasıl biliyorsunuz. Ulaşıp ulaşmadıklarını nasıl sınıyorsunuz? Bunu nereden bilebilirsiniz?

Dinleyenlerden birisi: Siz de ebedi bir şeyin var olduğunu söylediniz.

Krishnamurti: Ah, evet, bunu söyledim. Bayım. İnanmayın!

Dinleyenlerden birisi: Bu adil değil, bayım.

Krishnamurti: Bu adil değil, biliyorum, çok adil değil. Ama bayım, sadece dinleyin. Gerçek, deneyimleyemediğiniz bir şeydir. O size anlatılamaz, dil o şey değildir. Ve eğer dil üzerine yaşarsanız, o yine o şeydir. Anladınız mı? Dil o şey değildir, ‘ağaç’ kelimesi ağaç gibi değildir. Sonsuzluğu betimlemek için boş laflar edebilirim, ama dil o şeyin kendisi değildir. Ve biz dil ile tatmin oluyoruz. Değil mi, bayım? Siz kalbinizle ve zihninizle birini seviyorsunuz, sahip olduğunuz her şey ile birini seviyorsunuz, ve bana bu sevginizden bahsediyorsunuz, ben o sözleri kabul ediyorum ama benim aşkım yok – çiçek orada değil, orada koku yok. (sevgiyi sözlerle karşı tarafa aktarmanın olanaksızlığından bahsediyor)

Bakın, baylar, sizin liderleriniz var; dini liderler ve siyasi liderler. Neden, neden liderleriniz var anlamıyorum. Romana Maharshi, yada birbiri ardına sahip olduğunuz hangi guru (büyücü, sihirbaz, din adamı veya manevi lider) olursa olsun, bu ülkede her yerde bu tür insanlar var. Neden peşlerinden gitmek istiyorsunuz? Anladınız mı? Bir kez kendinizin kendinizden tamamen sorumlu olduğunuzu kavradığınızda, ormanda olduğunuzu fark ettiğinizde, bu ormandan kendi yolunuzla (yönteminizle ve gayretinizle) çıkmak zorunda olduğunuzu kavradığınızda kendi başınıza yürümek zorundasınız.

Kimse size yol gösteremez, o zaman her şeyi unutun. Manevi liderleri, kitapları ve her şeyi! Çünkü ormandan çıkmanın enerjisine ve gücüne sahipsiniz. Ama bir kez o liderlere bağlı kaldığınızda zayıf olursunuz. Bunu kavradığınızda; ama sadece zihninizde değil aynı zamanda kalbinizde o zaman bir insan olursunuz. Özgürce, doğrudan ileriye gidebilirsiniz! Ama biz bunların hiçbirini istemiyoruz. Bayım, eğer bütün bunları düşünürseniz, aslında basit.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunu da oku
I must first identify the things that could hinder me on the path to truth. I should exclude my will…
Cresta Posts Box by CP